43. Zuhruf Suresi / 48.ayet

Biz onlara her biri diğerinden daha büyük mucizeler gösterdik. Belki dönerler diye onları azabımızla yakalamıştık.

Bknz: (79/15)»(79/26)

Mustafa Çavdar Meali

Zuhruf 48 ayeti için diğer mealler.

Abdülbaki Gölpınarlı Meali:

Onlara hiçbir delil göstermedik ki biri, öbüründen büyük olmasın ve tuttukları yoldan dönsünler diye de azaplandırdık onları.

(Zuhruf 48)

Abdullah-Ahmet Akgün Meali:

Onlara gösterdiğimiz her mucize diğerinden daha büyüktü; olur ki (ibret alıp) dönerler diye onları azapla yakalayıp (sıkıştırmıştık).

(Zuhruf 48)

Abdullah Parlıyan Meali:

Bizim onlara göstermekte olduğumuz ayet ve mucizelerden herbiri, elbette diğerinden daha büyüktür. Belki dönerler diye, biz onları azapla yakalayıverdik.

(Zuhruf 48)

Adem Uğur Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Ahmet Hulusi Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir mucize, öncekinden daha büyüktü... Belki bize dönerler diye onları azapla da yakaladık.

(Zuhruf 48)

Ahmet Tekin Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir mûcize diğerinden daha büyüktü. Sapıklıktan, küfürden vazgeçip hakka, doğru yola dönerler ümidiyle, onlara ikaz edici nitelikte, kıtlık, tûfan, çekirge istilâsı, ürün noksanlığı gibi cezalar verdik.

(Zuhruf 48)

Ahmet Varol Meali

Onlara gösterdiğimiz her âyet muhakkak bir ötekinden daha büyüktü. Belki dönerler diye onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Ali Bulaç Meali:

Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azabla yakalayıverdik.

(Zuhruf 48)

Ali Fikri Yavuz Meali:

Onlara (Firavun ve kavmine) gösterdiğimiz her mucize, muhakkak diğerinden daha büyüktü. (İnkârlarından) dönerler diye, tuttuk onları azaba da çektik.

(Zuhruf 48)

Ali Rıza Sefa Meali:

Onlara gösterdiğimiz her mucize, diğerinden daha büyüktü. Üstelik onları cezalandırdık; belki dönerler diye.

(Zuhruf 48)

Ali Ünal Meali:

Onlara biri diğerinden büyük delil üstüne delil, mucize üstüne mucize gösterdik ve takip ettikleri yanlış yoldan dönerler mi diye onları (birbirinden ağır) cezalarla sarstık.

(Zuhruf 48)

Bahaeddin Sağlam Meali:

Onlara gösterdiğimiz her mucize, mutlaka diğerinden daha büyük idi. Ve onları azap ile yakaladık ki dönüş yapsınlar.

(Zuhruf 48)

Bayraktar Bayraklı Meali:

Onlara gösterdiğimiz her mucize diğerinden daha büyüktü. Dönsünler diye onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Bekir Sadak Meali:

Onlara gosterdigimiz her mucize digerinden daha buyuktu; dogru yola donmeleri icin onlari azaba ugrattik.

(Zuhruf 48)

Besim Atalay Meali:

Biz onlara bir âyet göndermedik ki, benzerinden daha büyük olmaya, onları azapla yakaladık biz, olur geri döneler

(Zuhruf 48)

Celal Yıldırım Meali:

Onlara hiçbir âyet (belge ve mu'cize) göstermedik ki, diğerinden daha büyük olmasın. Belki dönerler diye onları azâb ile yakalayıverdik.

(Zuhruf 48)

Cemal Külünkoğlu Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları (küçüklü büyüklü farklı şekilde) azaba uğrattık. *

(Zuhruf 48)

Diyanet İşleri Eski Meali:

Onlara gösterdiğimiz her mucize diğerinden daha büyüktü; doğru yola dönmeleri için onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Diyanet İşleri Yeni Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye, onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Diyanet Vakfı Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Edip Yüksel Meali:

Onlara bir birinden büyük mucizeler gösterdik ve belki dönerler diye başlarına çeşitli felaketler getirdik.

(Zuhruf 48)

Elmalılı Orjinal Meali:

Her ne ayet de gösteriyorsak onlara mutlak birbirinden büyüktü, tuttuk onları azaba da çektik ki rücu' edeler

(Zuhruf 48)

Elmalılı Yeni Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki vazgeçerler diye tuttuk onları azaba çektik

(Zuhruf 48)

Erhan Aktaş Meali:

Onlara gösterdiğimiz her ayet[1], bir öncekinden daha büyüktü. Ders alırlar diye onlara kimi sıkıntılar yaşattık.

1)Mucize, kanıt, gösterge.

(Zuhruf 48)

Gültekin Onan Meali:

Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye onları azabla yakalayıverdik.

(Zuhruf 48)

Hakkı Yılmaz Meali:

Ve Bizim onlara gösterdiğimiz her bir alâmet/ gösterge bir önceki alâmetten/ göstergeden kesinlikle daha büyüktür. Ve onlar dönerler diye Biz onları azapla yakaladık.

(Zuhruf 48)

Halis Bayancuk (Ebu Hanzala) Meali: /

Onlara gösterdiğimiz her ayet, (bir önceki) kardeşinden daha büyüktür. Belki (hakka) dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.

(Zuhruf 48)

Harun Yıldırım Meali:

Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.

(Zuhruf 48)

Hasan Basri Çantay:

Biz onlara her hangi bir ayeti göstermiyorduk ki bu, mutlakaa öbürlerinden daha büyükdü. Onları, belki (küfürden) dönenler diye, (bir zaman da) azab ile tutduk.

(Zuhruf 48)

Hayrat Neşriyat Meali:

Onlara göstermekte olduğumuz her mu'cize, mutlaka diğerinden daha büyüktü. Kendilerini (hayatlarını çekilmez kılan çeşitli) azâb(lar) ile yakaladık, tâ ki onlar(küfürlerinden) dönsünler.

(Zuhruf 48)

Hubeyb Öndeş Meali: /

Onlara, herhangi bir ayet [mucize cinsin]den ne gösterirsek, ancak onun [o ayetin] kardeşinden¹ daha büyüğünü [gösteririz]. Onların (emrimize) dönmeleri beklendiği için, onları azap ile yakaladık.

(Zuhruf 48)

Hüseyin Atay Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir belge diğerinden daha büyüktü, belki dönerler diye onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

İbni Kesir Meali:

Onlara biri diğerinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Doğru yola dönmeleri için onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

İlyas Yorulmaz Meali:

Ne zaman onlara başka bir ayet gösterirsek, önceki ayetten daha büyüğünü gösteririz. (Ret ettikleri için) Belki inkarlarından dönerler diye onları azapla yakaladık.

(Zuhruf 48)

İskender Ali Mihr Meali:

Biri diğerinden daha büyük olmadıkça, onlara bir âyet (mucize) göstermedik. Ve onları azapla yakaladık ki, böylece belki onlar (Allah’a) dönerler diye.

(Zuhruf 48)

İsmail Hakkı Baltacıoğlu Meali:

Bizim onlara gösterdiğimiz belgeler arasında biri öbüründen daha büyük olmıyanı yoktur. Biz de onları azaba çarptık, eğri yoldan dönsünler diye.

(Zuhruf 48)

Kadri Çelik Meali:

Biz belki dönerler diye onlara biri kız kardeşinden (ötekinden) daha büyük olmayan hiç bir ayet (mucize) göstermedik. (Ama dönmeyince) Biz de onları azapla yakalayıverdik.

(Zuhruf 48)

Mahmut Kısa Meali:

Oysa Biz onlara, zulüm ve haksızlıktan vazgeçip hak dine dönmeleri için, her biri öncekinden daha büyük ve etkileyici nice mûcizeler göstermiş ve her defasında onları büyük bir azâba uğratmıştık.

(Zuhruf 48)

Mehmet Ali Eroğlu Meali:

Umulur ki, dönerler diye azapla yakaladık. Gösterilen ayetlerin her biri, diğerinden büyüktür

(Zuhruf 48)

Mehmet Türk Meali:

Biz, onlara (defalarca) birbirinden daha büyük mûcizeler gösterdik. Biz, onlara belki (hakka) dönerler diye, (zaman zaman) azap da ettik.

(Zuhruf 48)

Muhammed Celal Şems Meali:

Onlara gösterdiğimiz her mucize, bir öncekinden daha büyüktü. (Yaptıkları kötülüklerden) vazgeçsinler diye onları azap ile yakaladık.

(Zuhruf 48)

Muhammed Esed Meali:

halbuki kendilerine gösterdiğimiz her işaret, öncekinden daha etkileyici idi ve (her defasında) onları belki (Bize) dönerler diye azaba çarptırdık.

(Zuhruf 48)

Mustafa Cemil Kılıç Meali:

Onlara gösterdiğimiz her etkili kanıt diğerinden daha büyüktü; doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Mustafa Çavdar Meali:

Biz onlara her biri diğerinden daha büyük mucizeler gösterdik. Belki dönerler diye onları azabımızla yakalamıştık.

Bknz: (79/15)»(79/26)

(Zuhruf 48)

Mustafa Çevik Meali:

46-56 Vaktiyle Musa’yı da apaçık âyetlerimiz ve mucizelerle birlikte, Firavun ve kavmine göndermiştik. Musa onlara gidip, “Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim.” demişti. Fakat onlar peygamberliğinin delili olan mucizeleri de görmelerine rağmen, Musa’ya inanmayıp onunla alay ettiler. Bunun üzerine belki düşünür, gerçeği görür anlarlar diye birbirinden daha güçlü ve etkili mucizelerle Musa’yı destekledik. Firavun ve kavmini bu mucizelerle uyardık fakat onlar karşılaştıkları her mucize ve musibetten sonra Musa’ya gelip, “Ey yüce insan ve ey büyük sihirbaz! Rabbinin sana lütfettiği peygamberlik hatırına, O’na dua et de bizi bu musibetlerden kurtarsın. Biz artık senin davet ettiğin o yolda yürüyeceğiz.” dediler. Ne zaman Biz de onları başlarına gelen uyarıcı musibetlerden kurtardıysak hemen sözlerinden döndüler. Sonra Firavun kavmine dönüp şöyle demeye başladı: “Ey kavmim! Mısır ülkesinin hükümranlığı bana ait değil mi, şu ayaklarımın altında akıp giden nehir benim değil mi? Benim bu muhteşem kudret ve saltanatı mı görmüyor musunuz? Ben bu Musa denen, güçsüz ve zavallı adamdan daha güçlü efendiniz değil miyim? Hem bir baksanız ya, ne demek istediği ve amacının ne olduğu bile belli değil, şimdi onunla ben bir miyim? Musa gerçekten peygamber olarak görevlendirilmiş ise boynunda altın gerdanlıkları, kollarında altın bilezikleri ve yanında ona yardımcı meleklerle, ihtişamlı ve güçlü olarak karşımıza çıkması gerekmez miydi?” Firavun bu sözleri ile zaten yozlaşmaya müşrik, kâfir ve nankör olmaya yatkın olan kavmini etkisi altına aldı ve onlar da Firavun’a boyun eğip ona kulluk etmeye devam ettiler. Böylece Bize sırtlarını dönüp de gazabımızı üzerlerine çekince, hak ettikleri azaba çarptırıp hepsini suda boğduk ve onları Allah’la birlikte başkalarını da Rab ve ilah edinenler için kötü bir örnek olmak üzere gelecek nesillere ibretlik kıldık.

(Zuhruf 48)

Mustafa İslamoğlu Meali:

Oysa ki onlara gösterdiğimiz her mucizevi ayet bir öncekinden daha büyüktü: Bir de onları, belki dönerler diye bela(lar)la kuşattık.

(Zuhruf 48)

Osman Okur Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir ayet (mucize) önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları (küçüklü büyüklü farklı şekilde) azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Ömer Nasuhi Bilmen Meali:

Ve onlara âyetten bir şey gösterir olmadık ki, illâ o, diğerlerinden daha büyük idi. Ve onları azab ile yakaladık, belki onlar geri dönerler (diye).

(Zuhruf 48)

Ömer Öngüt Meali:

Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Belki dönerler diye onları azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Ömer Sevinçgül Meali:

Onlara gösterdiğimiz ayetlerin hepsi birbirinden büyüktü. Belki dönerler diye onları ‘her defasında’ başka bir azapla yakaladık.

(Zuhruf 48)

Sadık Türkmen Meali:

Oysa, onlara hiçbir ayet/mucize göstermedik ki, diğerinden daha büyük olmasın! Onları, azap ile yakaladık, dönsünler diye.

(Zuhruf 48)

Seyyid Kutub Meali:

Onlara biri diğerinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Doğru yola dönmeleri için azaba uğrattık.

(Zuhruf 48)

Suat Yıldırım Meali:

Onlara hep birbirinden büyük mucizeler gösterdik. Belki dönüş yaparlar diye azaplarla sarstık.

(Zuhruf 48)

Süleyman Ateş Meali:

Onlara gösterdiğimiz her mu'cize, mutlaka kızkardeşinden (ötekinden) büyüktü. Belki dönerler diye onları (kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü) azab(lar) ile cezalandırdık.

(Zuhruf 48)

Süleymaniye Vakfı Meali:

Gösterdiğimiz her bir mucize diğerlerinden büyüktü. Belki dönerler diye onları sıkıntılara (krizlere, azaplara) soktuk.

(Zuhruf 48)

Şeref Aziz Taha ve Kemal Çelik Meali:

Onlara gösterdiğimiz her âyet diğerinden daha etkileyici idi. Belki hakikate dönerler diye onları bir çok sıkıntıya uğrattık.

(Zuhruf 48)

Şaban Piriş Meali:

Onlara gösterdiğimiz her mucize, bir evvelkinden daha büyük idi. Belki dönerler diye onları azabımızla yakalamıştık

(Zuhruf 48)

Talat Koçyiğit Meali:

Onlara gösterdiğimiz her mucize, bir evvelkinden daha büyüktü. Belki küfürlerinden dönerler diye de onları zaman zaman azabımızla yakalamıştık.

(Zuhruf 48)

Tefhimul Kuran Meali:

Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, biz onları azabla yakalayıverdik.

(Zuhruf 48)

Ümit Şimşek Meali:

Onlara gösterdiğimiz her âyet, diğerinden daha büyüktü. Belki inkârlarından dönerler diye, Biz onları azaba da uğrattık.(10)*

(Zuhruf 48)

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Onlara gösterir olduğumuz her ayet/alamet, kızkardeşi ayet/alametten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.

(Zuhruf 48)