29. Ankebut Suresi / 49.ayet

Gerçekte bu Kuran, kendilerine ilahi kelam ile insan sözünü ayırt edebilecek bir kabiliyet verilmiş olanların gönüllerinde yer etmiş bir mesajdır, zira bilinci alt üst olmuşlardan başkası bizim ayetlerimiz karşısında bile bile yanlışta ısrar ederek zalimlik etmezler.

Bknz: (13/43)(30/55)»(30/56)(34/6)

Mustafa Çavdar Meali

Ankebut 49 ayeti için diğer mealler.

Abdülbaki Gölpınarlı Meali:

Hayır, o, kendilerine bilgi verilenlerin gönüllerinde kökleşip yerleşmiş olan apaçık delillerdir ve delillerimizi, zalimlerden başkası da bilerek inkar etmez.

(Ankebut 49)

Abdullah-Ahmet Akgün Meali:

Hayır O (Kur’an), kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde (tasdik ve tâbi) olunan apaçık ayetlerdir. Zalimlerden (ve hainlerden) başkası, ayetlerimizi bile bile inkâr ve itiraz edip (Bizimle mücadeleye kalkışmazdı).

(Ankebut 49)

Abdullah Parlıyan Meali:

Hayır, bu Kur'ân kendilerine gerçek vahiy bilgisi verilenlerin göğüslerinde ışıldayan, açık açık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi ancak yaratılış gayesi dışına çıkanlar inkâr ederler.

(Ankebut 49)

Adem Uğur Meali:

Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.

(Ankebut 49)

Ahmet Hulusi Meali:

Bilakis O (Kur'an), kendilerine ilim verilmiş olanların derunlarında apaçık işaretlerdir... (Hakikatlerinde mevcut) işaretlerimizi ancak nefsine zulmedenler inkar eder.

(Ankebut 49)

Ahmet Tekin Meali:

Aksine! Kur'an, kendilerine ilim verilen, sorumluluk sahibi ilim adamlarının gönüllerine nüfuz eden apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi ancak inkârda, isyanda ısrar edenler, menfaatlerine düşkün güç ve iktidar sahibi zâlimler-müşrikler bile bile inkâr ederler.*

(Ankebut 49)

Ahmet Varol Meali

Hayır o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde (bulunan) apaçık ayetlerdir. Zalimlerden başkası ayetlerimizi bile bile inkar etmez.

(Ankebut 49)

Ali Bulaç Meali:

Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde apaçık olan ayetlerdir. Zulmedenlerden başkası, bizim ayetlerimizi inkar etmez.

(Ankebut 49)

Ali Fikri Yavuz Meali:

Fakat o Kur'an kendilerine ilim verilmiş kimselerin (alimlerin, hafızların) kalblerinde ışıldayan apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.

(Ankebut 49)

Ali Rıza Sefa Meali:

Hayır! O, bilgi verilen kimselerin yüreklerinde olan açık kanıtlı ayetlerdir. Zaten haksızlık yapanlardan başkası ayetlerimizi bilerek inkar etmez.

(Ankebut 49)

Ali Ünal Meali:

Ama o, hiç şüphe yok ki (Allah’ın indirdiği ve) kendilerine gerçeğin ilmi nasip edilenlerin göğüslerinde yer etmiş, (onların zihinlerini ve kalblerini) aydınlatan parlak âyetlerdir. Bizim âyetlerimiz karşısında ancak zulme batmış, doğru görüş ve doğru değerlendirmeden mahrum olanlar ayak direr.

(Ankebut 49)

Bahaeddin Sağlam Meali:

Bilakis bu Kur’an, ilim verilenlerin gönlünde muhafaza edilen apaçık ayetlerdir. Ve zalimlerden başka hiç kimse, o ayetlerimizi inkâr etmez.

(Ankebut 49)

Bayraktar Bayraklı Meali:

Oysa tam aksine, Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde apaçık ayetler halindedir. Bizim ayetlerimizi zalimlerden başkası inkar edemez.

(Ankebut 49)

Bekir Sadak Meali:

Hayir; Kuran, kendilerine ilim verilenlerin gonullerinde yerlesen apacik ayetlerdir. Ayetlerimizi, zalimlerden baska kimse, bile bile inkar etmez.

(Ankebut 49)

Besim Atalay Meali:

Hayır o, bilgili bulunanların gönüllerinde olan açık âyetlerdir; ancak zalim olanlar bizim âyetlerimizi tanımıyorlar

(Ankebut 49)

Celal Yıldırım Meali:

Bilâkis Kur'ân, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde ışıl ışıl ışıldayan açık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak inâdçı zâlimler İnkâr eder.

(Ankebut 49)

Cemal Külünkoğlu Meali:

Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki (ışıldayan) apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.

(Ankebut 49)

Diyanet İşleri Eski Meali:

Hayır; Kuran, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse, bile bile inkar etmez.

(Ankebut 49)

Diyanet İşleri Yeni Meali:

Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi ancak zalimler inkar eder.

(Ankebut 49)

Diyanet Vakfı Meali:

Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.

(Ankebut 49)

Edip Yüksel Meali:

Gerçekte o, kendilerine bilgi verilmiş olanların göğsünde apaçık ayetlerdir. Zalimlerden başkası ayetlerimizi reddetmez.

(Ankebut 49)

Elmalılı Orjinal Meali:

Fakat o (Kur'an) kendilerine ılim verilmiş kimselerin sinelerinde parıldayan parlak ayetlerdir ve bizim ayetlerimizi ancak zalimler inkar eder

(Ankebut 49)

Elmalılı Yeni Meali:

Fakat o (Kur'an) kendilerine ilim verilmiş kimselerin sinelerinde parıldayan parlak ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi ancak zalimler inkar eder.

(Ankebut 49)

Erhan Aktaş Meali:

Hayır! O, kendilerine ilim verilenlerin[1] gönüllerinde yer eden apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi zalimlerden[2] başkası yalanlamaz.

1)Gerçeği idrak etmiş olanlar. Gerçeğin vahiy olduğuna inananlar. Kur'an'da yer alan ilim ve alim sözcükleri; Allah'ın, nasıl bir Allah olduğunu idrak etmek; kesin, doğru ve gerçek bilgi kaynağının vahiy olduğuna inanmak, tevhidi bilince sahip olmak; gerçeği görmenin, bilmenin ve kavramanın ayırdında ve bilincinde olmak demektir. Bu nedenle, Kur'an'da yer alan her alim sözcüğüne "bilgin", her ilim sözcüğüne de "bilgi" anlamı vermek kesinlikle doğru değildir.
2)Şirke saplanmış olanlar.

(Ankebut 49)

Gültekin Onan Meali:

Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde apaçık olan ayetlerdir. Zulmedenlerden başkası bizim ayetlerimizi inkar etmez.

(Ankebut 49)

Hakkı Yılmaz Meali:

Tam tersi Kur’ân, kendilerine bilgi verilenlerin sinelerinde apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi de ancak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar bile bile reddederler.

(Ankebut 49)

Halis Bayancuk (Ebu Hanzala) Meali: /

(Hayır, öyle değil!) Bilakis o (Kur’ân), kendilerine ilim verilenlerin göğsünde apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi zalimlerden başkası inkâr etmez.

(Ankebut 49)

Harun Yıldırım Meali:

Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.

(Ankebut 49)

Hasan Basri Çantay:

Hayır, o (Kur'an) kendilerine ilim verilmiş insanların sinelerinde (parıldayan) apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi zaalim olanlardan başkası bilerek inkar etmez.

(Ankebut 49)

Hayrat Neşriyat Meali:

Hayır! O (Kur'ân), kendilerine ilim verilen kimselerin sînelerinde (bulunan) apaçık âyetlerdir. Zâlimlerden başkası, âyetlerimizi bilerek inkâr etmez.

(Ankebut 49)

Hubeyb Öndeş Meali: /

Aksine o, kendilerine bilgi verilmiş olanların göğüslerindeki apaçık ayetler'dir [mucizelerdir]. Ayetlerimizi, ancak zalimler bile bile reddeder.

(Ankebut 49)

Hüseyin Atay Meali:

Hayır! O, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde bulunan apaçık ilkelerdir. İlkelerimizi haksızlık edenlerden başka kimse bile bile inkâr etmez.

(Ankebut 49)

İbni Kesir Meali:

Bilakis o, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde apaçık olan ayetlerdir. Zalimlerden başkası ayetlerimizi inkar etmez.

(Ankebut 49)

İlyas Yorulmaz Meali:

Hayır O (vahy) kedilerine ilim verilenlerin sinelerinde yer eden (kabullendikleri) apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi zulmedenlerden başkası inkar etmez.

(Ankebut 49)

İskender Ali Mihr Meali:

Hayır O (Kur’ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sinelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.

(Ankebut 49)

İsmail Hakkı Baltacıoğlu Meali:

Oysaki Kur'an, kendilerine bilim verilmiş olan kimselerin gönlündeki apaçık belgelerdir. Bizim belgelerimizi yadırgayanlar ise yalnız kıyıcılardır.

(Ankebut 49)

Kadri Çelik Meali:

Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde apaçık olan ayetlerdir. Zulmetmekte olanlardan başkası, bizim ayetlerimizi inkâr etmez.

(Ankebut 49)

Mahmut Kısa Meali:

Hayır; artık hiç kimse, Kur’an hakkında şüpheye kapılmakta mazur görülemez! Bu mesaj, doğrudan Allah katından gelen ve kendilerine ilim verilen müminlerin gönüllerinde taht kuran apaçık ve anlaşılır ayetlerden ibarettir ve Bizim ayetlerimizi, kibirli, inatçı ve bencil zâlimlerden başkası inkâr etmez!

(Ankebut 49)

Mehmet Ali Eroğlu Meali:

Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin kalplerine, apaçık ayettir. Ayetleri zalimler inkar eder.

(Ankebut 49)

Mehmet Türk Meali:

Bilakis o (Kur’an), kendilerine ilim verilen kimselerin sinelerinde (parıldayan) apaçık âyetlerdir. Zâten Bizim âyetlerimizi ancak (azılı kâfir olan) zâlimler, inkâr eder.

(Ankebut 49)

Muhammed Celal Şems Meali:

Aslında bu (Kur’an,) ilim verilenlerin kalplerinde (yazılı) olan apaçık delillerdir. Zalimler dışında kimse ayetlerimizi inkâr etmez.

(Ankebut 49)

Muhammed Esed Meali:

Hayır, ama bu (ilahi kelam), doğru bilgi ile (anlayıp kavrama yeteneği ile) donatılmış insanların kalplerine kolayca nüfuz eden mesajlardan oluşur; (kendilerine) zulmedenler dışında hiç kimse mesajlarımızı bile bile reddetmez.

(Ankebut 49)

Mustafa Cemil Kılıç Meali:

Hayır, doğrusu bu Kuran, kendilerine kutlu bilgi verilmiş kimselerin gönüllerinde yer eden apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi zalimlerden başkası bile bile inkar etmez.

(Ankebut 49)

Mustafa Çavdar Meali:

Gerçekte bu Kuran, kendilerine ilahi kelam ile insan sözünü ayırt edebilecek bir kabiliyet verilmiş olanların gönüllerinde yer etmiş bir mesajdır, zira bilinci alt üst olmuşlardan başkası bizim ayetlerimiz karşısında bile bile yanlışta ısrar ederek zalimlik etmezler.

Bknz: (13/43) - (30/55)»(30/56) - (34/6)

(Ankebut 49)

Mustafa Çevik Meali:

48-50 Ey Peygamber! Biz sana bu ilahi kitabı vahyetmeden önce, sen herhangi bir kitabı okumamıştın. Kur’an’ı senin uydurup yazabilmen de asla mümkün değildir. Şayet öyle olsaydı müşrik ve kâfirler onda birçok eksiklik bulup etkisiz hale getirirlerdi. Hâlbuki Kur’an, samimiyetle gerçeği arayan ve doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etme kabiliyetlerini kullananların, Allah’ın sözleri olduğunu kolayca anlayabilecekleri âyetlerden oluşmaktadır. Bizim âyetlerimizi ancak inkârcılığı kişilikleri haline getirmiş olanlar inkâr ederler. Bunlar “Şayet Muhammed, peygamberse, Allah’tan bizim de göreceğimiz bir mucize ile gelip, önümüze öylece çıkması gerekmez miydi?” diyorlar. Sen onlara de ki: “Mucize ortaya koyup koymamak Allah’ın bileceği iştir. Ben yalnızca Allah’ın davetini iletmekle görevlendirdiği bir elçisiyim.”

(Ankebut 49)

Mustafa İslamoğlu Meali:

Aksine o (Kitab), sahibine seçip ayırma yeteneği kazandıran bir bilgi tasavvuru bahşedilenlerin gönüllerinde yer bulan hakikatin apaçık belgelerinden oluşmuştur: zaten bilinci altüst olmuş kimselerden başkası ayetlerimizi bile bile inkara yeltenmez.

(Ankebut 49)

Osman Okur Meali:

Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki (ışıldayan) apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.

(Ankebut 49)

Ömer Nasuhi Bilmen Meali:

Hayır. O kendilerine ilim verilmiş kimselerin sinelerinde pek zahir olan âyetlerdir ve Bizim âyetlerimizi zalimlerden başkası inkar etmez.

(Ankebut 49)

Ömer Öngüt Meali:

Kur'an kendilerine ilim verilen insanların kalplerinde parıldayan apaşikâr âyetlerdir. Zâlimlerden başkası âyetlerimizi inkâr etmez.

(Ankebut 49)

Ömer Sevinçgül Meali:

Hayır! ‘Kur’an’ kendilerine ilim verilenlerin ‘kavrayışlı, gerçeği kabule yatkın kimselerin’ gönüllerine yerleşen apaçık ayetlerdir. Zalimlerden başkası ayetlerimizi inkâr yoluna gitmez!

(Ankebut 49)

Sadık Türkmen Meali:

Aksine bu bilim adamlarının duygusal zekâlarında, gerçek olduğu anlaşılan apaçık ayetlerdir! Zalimlerden başkası ayetlerimizi inkârla reddetmez!

(Ankebut 49)

Seyyid Kutub Meali:

Aslında Kur'an, kendilerine bilgi verilenlerin içlerine sinen açık ayetlerden, inandırıcı kanıtlardan oluşmuştur. Bizim ayetlerimizi inkâr edenler, sadece inatçı zalimlerdir.

(Ankebut 49)

Suat Yıldırım Meali:

(Şüpheye en ufak yer yok) O, kendilerine ilim nasib edilenlerin kalplerini aydınlatan parlak ayetlerdir. Evet, Bizim ayetlerimizi zalimlerden başkası inkar etmez.

(Ankebut 49)

Süleyman Ateş Meali:

Hayır, o (sana vahyedilenler) kendilerine bilgi verilmiş olanların göğüslerinde bulunan açık açık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi, zalimlerden başkası inkar etmez.

(Ankebut 49)

Süleymaniye Vakfı Meali:

Kur'an aslında, kendilerine ilim verilmiş olanların içine işleyen apaçık ayetlerden oluşur. Yanlışa dalanlardan başka hiç kimse ayetlerimizi bile bile inkar etmez.

(Ankebut 49)

Şeref Aziz Taha ve Kemal Çelik Meali:

Hayır; bu Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin kolayca kabul edebileceği ayetlerden oluşmaktadır. Âyetlerimizi bile bile ancak zalimler inkar eder.

(Ankebut 49)

Şaban Piriş Meali:

Hayır, O, bilgi verilen kimselerin gönüllerinde olan apaçık belgelerdir. Belgelerimizi zalimlerden başkası bile bile inkar etmezler.

(Ankebut 49)

Talat Koçyiğit Meali:

Hayır, Kur"ân, kendlerine ilim verilenlerin gönüllerine yerleşmiş apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi zâlim olanlardan başkası inkâr etmez.

(Ankebut 49)

Tefhimul Kuran Meali:

Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde apaçık olan ayetlerdir. Zulmetmekte olanlardan başkası, bizim ayetlerimizi inkâr etmez.

(Ankebut 49)

Ümit Şimşek Meali:

Doğrusu bu Kur'ân, kendilerine ilim verilmiş kimselerin gönüllerinde yer eden apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi zalimlerden başkası inkâr etmez.

(Ankebut 49)

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüsleri içinde ayan beyan ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse inkar etmez.

(Ankebut 49)