7. Araf Suresi / 98.ayet

Ya da o ülkelerin halkı gündüzün eğlenirken azabımızın kendilerine ansızın gelip çatmayacağından emin midirler?

Bknz: (67/20)

Mustafa Çavdar Meali

Araf 98 ayeti için diğer mealler.

Abdülbaki Gölpınarlı Meali:

Yahut memleketlerdeki halk, kuşluk çağı oynayıp dururken azabımızın birdenbire gelmeyeceğinden emin mi?

(Araf 98)

Abdullah-Ahmet Akgün Meali:

Ya da o ülkeler halkı (ve bu çağın insanları), kuşluk vakti (işe güce ve) eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azabımızın gelmeyeceğinden nasıl emindiler?

(Araf 98)

Abdullah Parlıyan Meali:

Ya da azabımızın güpegündüz onlar dünyada oyun ve eğlencede oyalanıp dururken, onlara gelip çatmasından korkmayıp emin mi oldular?

(Araf 98)

Adem Uğur Meali:

Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Ahmet Hulusi Meali:

Yoksa o bölgelerin halkları, kuşluk vakti oynaşıp eğlenirlerken, kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden eminler mi?

(Araf 98)

Ahmet Tekin Meali:

Yoksa o ülkelerin halkı, ileri gelenleri, idarecileri kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azâbımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Ahmet Varol Meali

Yahut kasabaların halkı, eğlenmekte oldukları bir kuşluk vaktinde kendilerine şiddetli azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?

(Araf 98)

Ali Bulaç Meali:

Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?

(Araf 98)

Ali Fikri Yavuz Meali:

Yine o memleketlerin halkı, gündüz ortasında oynayıp eğlenirlerken, azabımızın gelip çatmasından emin mi oldular.

(Araf 98)

Ali Rıza Sefa Meali:

Yoksa o kentlerin halkının, kuşluk zamanı onlar oyalanırken, cezamızın gelmeyeceğine ilişkin güvenceleri mi var?

(Araf 98)

Ali Ünal Meali:

Veya, o ülkelerin ahalisi, zorlu ve karşı konulmaz baskınımızın onlar güpegündüz eğlenirlerken birden bastırıvermesinden mi emin olmuşlardı?

(Araf 98)

Bahaeddin Sağlam Meali:

Yoksa kuşluk vakti onlar oynarken, azabımızın kendilerine gelmeyeceğinden mi emindiler?

(Araf 98)

Bayraktar Bayraklı Meali:

Ya da o ülke halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Bekir Sadak Meali:

Yahut kasabalarin halki, kusluk vakti eglenirlerken azabimizin kendilerine gelmesinden guvende miydiler?

(Araf 98)

Besim Atalay Meali:

Şehirlerde bulunanlar, kuşluk vakti oynarlarken azabımızın, gelip çatmıyacağından emniyette imiydiler?

(Araf 98)

Celal Yıldırım Meali:

Veya kasabalar halkı, oynayıp eğlenirlerken kuşluk vakti kendilerine gelecek azabımızdan emin midirler?

(Araf 98)

Cemal Külünkoğlu Meali:

Yahut hangi memleketin halkı, azabımızın, güpegündüz onlar oyalanıp dururken başlarına gelmeyeceğinden emin olabilir?

(Araf 98)

Diyanet İşleri Eski Meali:

Yahut kentlerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende miydiler?

(Araf 98)

Diyanet İşleri Yeni Meali:

Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Diyanet Vakfı Meali:

Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Edip Yüksel Meali:

Ülkelerin halkları, azabımızın gündüzün onlar oynarlarken kendilerine gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Elmalılı Orjinal Meali:

Yine o köy kasaba ahalisi kuşluk vakti oynayıb eğlenib dururlarken kendilerine azabımızın gelivermiyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Elmalılı Yeni Meali:

Yine o köy, kasaba halkı, kuşluk vakti oynayıp eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelivermeyeceğinden emin miydiler?

(Araf 98)

Erhan Aktaş Meali:

Ya da o beldelerin halkı, gündüz vakti dünya işleriyle oyalanırlarken azabımızın onlara gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Gültekin Onan Meali:

Ya da o ülkeler ehli, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvencede (emin) miydiler?

(Araf 98)

Hakkı Yılmaz Meali:

97-99 Acaba o kentlerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmesinden güvende oldular mı? Yoksa o kentlerin halkı, kuşluk vakti anlamsız işlerle uğraşırlarken onlara azabımızın geleceğinden güvende oldular mı? Öyleyse Allah'ın ince plânından güvende oldular mı? Ziyana uğramış topluluktan başkası Allah'ın ince plânından kendini güvende görmez.

(Araf 98)

Halis Bayancuk (Ebu Hanzala) Meali: /

Yoksa o belde halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın onlara gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Harun Yıldırım Meali:

Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Hasan Basri Çantay:

Yoksa o memleketlerin ehalisi, kendileri güpegündüz oynarlarken, azabımızın onlara gelib çatmasından mı (korkmayıb) emin oldu (lar)?

(Araf 98)

Hayrat Neşriyat Meali:

Veya o şehirlerin halkı, kendileri eğlenirlerken, azâbımızın kendilerine kuşluk vakti(güpegündüz) gelmesinden mi emîn oldular?

(Araf 98)

Hubeyb Öndeş Meali: /

Ya da (o) Kentlerin halkı kendileri eğlencede iken kuşluk vakti 'perişan edişimizin [azabımızın)' kendilerine gelmesinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Hüseyin Atay Meali:

Veyahut, ülkelerin halkı eğlenirlerken, kuşluk vakti baskınımızın başlarına gelmesinden güvende mi idiler?

(Araf 98)

İbni Kesir Meali:

Yoksa kasabaların halkı; kendileri, güpegündüz oynarlarken azabımızın onlara gelip çatmasından emin mi oldular?

(Araf 98)

İlyas Yorulmaz Meali:

Yoksa o kasaba halkı gündüz vakti oynarlarken azabımızın gelmeyeceğinden güven içinde midirler?

(Araf 98)

İskender Ali Mihr Meali:

Ve o ülkelerin halkı şiddetli azabımızın onlara, onlar oynarlarken (oyalanırlarken) kuşluk vakti gelmesinden (gelmeyeceğinden) emin miydiler?

(Araf 98)

İsmail Hakkı Baltacıoğlu Meali:

Ya da il kişileri ne biliyorlar ki azabımız onları gündüzün oyalanıp dururlarken gelip çarpmıyacak?

(Araf 98)

Kadri Çelik Meali:

Yahut kasabaların halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende midirler?

(Araf 98)

Mahmut Kısa Meali:

Veya bu dünya toplumları, gündüz vakti dünyanın zevk ve nîmetlerine dalmış oyalanıp dururlarken, azâbımızın gelip çatmayacağından nasıl emîn olabiliyorlar?

(Araf 98)

Mehmet Ali Eroğlu Meali:

Farklı olarak, ya da kuşluk vakti eğlenceye dalmış gitmişken onlar, Azabımızın kendilerine gelip çatmayacağından emin mi oldular?

(Araf 98)

Mehmet Türk Meali:

Veya (helâk edilen) bu ülkelerin halkları, güpegündüz oyalanıp duruyorlarken kendilerine helâkin gelmesinden hiç emin olabilirler mi?

(Araf 98)

Muhammed Celal Şems Meali:

Ya (da bu) yerleşimlerin halkı, öğleyin eğlenirlerken azabımızın gelip çatmasından emniyette midirler?

(Araf 98)

Muhammed Esed Meali:

Yahut artık hangi toplumun insanları, azabımızın, güpegündüz onlar (dünyayla) oyalanıp dururken başlarına kopmayacağından emin olabilirler?

(Araf 98)

Mustafa Cemil Kılıç Meali:

Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Mustafa Çavdar Meali:

Ya da o ülkelerin halkı gündüzün eğlenirken azabımızın kendilerine ansızın gelip çatmayacağından emin midirler?

Bknz: (67/20)

(Araf 98)

Mustafa Çevik Meali:

97-98 O halde hangi toplum, davetimize sırtını dönmesi halinde, azabımızın onları da geceleyin uykularında ansızın yakalamayacağından emin olabilir. Yahut gündüzün iş güçle oyalanıp dururken azabımızın gelip çatmayacağını bilebilir?

(Araf 98)

Mustafa İslamoğlu Meali:

Ya da, (sözkonusu) ülkelerin insanları azabımızın gündüz gözüyle onlar (hayat) oyununu oynarken ansızıp gelip çatmayacağından emin olabilirler miydi?

(Araf 98)

Osman Okur Meali:

Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Ömer Nasuhi Bilmen Meali:

Ya o beldeler ahalisi, Bizim azabımızın onlara gündüzün oynar dururlarken geleceğinden emin mi bulundular?

(Araf 98)

Ömer Öngüt Meali:

Yahut o memleketlerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelemeyeceğinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Ömer Sevinçgül Meali:

Ya da, şu toplumun insanları, gün ortasında oynarlarken baskınımız kendilerine gelmeyecek diye güvende olabilirler mi!

(Araf 98)

Sadık Türkmen Meali:

Ya da o ülkeler halkı bir kuşluk vakti oynayıp eğlenirlerken, azabımızın kendilerine gelmeyeceğinden emin midirler?

(Araf 98)

Seyyid Kutub Meali:

Acaba o ülkelerin halkları, kuşluk vakti eğlenirlerken, azabımızın gelmeyeceğinden emin midirler?

(Araf 98)

Suat Yıldırım Meali:

Yoksa onlar güpegündüz eğlenirlerken azabımızın kendilerine gelmesinden emin mi oldular?

(Araf 98)

Süleyman Ateş Meali:

Ya da (o) ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın onlara gelmeyeceğinden emin midirler?

(Araf 98)

Süleymaniye Vakfı Meali:

Yoksa böyle kentlerin ahalisinin, gündüzün[1] oyalanırken baskınımıza uğramayacaklarına güvenleri mi var?

1)Duha kelimesi, günün bir bölümüne karşılık kullanıldığında kuşluk vakti (Ta-ha 20/59)'da olduğu gibi), yani güneşin yükselmeye başladığı vakit; geceye karşılık kullandığında da gündüz vaktini (Araf 7/98'de olduğu gibi) ifade eden kelimelerle tercüme edilmiştir.

(Araf 98)

Şeref Aziz Taha ve Kemal Çelik Meali:

(97-98) Hangi toplum geceleyin uyurken veya gündüz vakti işlerine dalmışken azabımızın başına inmeyeceğinden emin olabilir?

(Araf 98)

Şaban Piriş Meali:

(97-99) Ülkelerin halkı, azabımızın geceleyin, onlar uykuda iken başlarına gelmeyeceğinden emin midir? Ya da ülkelerin halkı azabımızın güpegündüz onlar eğlencede iken başlarına gelmeyeceğinden emin midir? Allah'ın tuzağından emin midirler? Allah'ın tuzağından mahvolmuş toplumdan başkası asla emin olmaz.

(Araf 98)

Talat Koçyiğit Meali:

Yahut o ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken, azabımızın kendilerine gelip çatmayacağından emîn mi idiler?

(Araf 98)

Tefhimul Kuran Meali:

Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?

(Araf 98)

Ümit Şimşek Meali:

Veya o beldelerin ahalisi, onlar gündüz vakti oyalanırken azabımızın gelmeyeceğinden de mi emin oldular?

(Araf 98)

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Yoksa o kentler halkının, bir kuşluk vakti oynayıp eğlenirken azabımızın yakalarına yapışmayacağına ilişkin bir garantileri mi vardı?

(Araf 98)