– İç yüzünü bilmediğin şeylere nasıl katlanabilirsin ki? Dedi.
Bknz: (2/216)
– İç yüzünü bilmediğin şeylere nasıl katlanabilirsin ki? Dedi.
Bknz: (2/216)
Aşağıdaki bir mealin,
* Hatalı olduğunu düşünüyorsanız,
* Telif hakkı sahibiyseniz
(Yazar, Yayınevi vs. kurumsal e postası ile),
bize iletişim bölümünden ulaşabilirsiniz.
İç yüzünü kavramana imkan olmayan birşeye nasıl sabredebilirsin ki?
(Kehf 68)“(Bu halini de pek yadırgamam ve kınamam) Çünkü iç yüzünü bilmediğin (hikmet ve hakikati öğretilmediğin) bir şeye, nasıl sabredip dayanacaksın?” diye (hatırlatmıştı).
(Kehf 68)“İç yüzünü kavramana imkan olmayan tecrübe alanı içine girmeyen bir şeye, nasıl dayanabilirsin ki?”
(Kehf 68)"Hakikatinden haberin olmayan bir olayı gördüğünde, nasıl dayanabilirsin ki!"
(Kehf 68)“İç yüzünü bilmediğin, hakikatini kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredersin?” dedi.
(Kehf 68)(Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
(Kehf 68)"İçyüzünü kavrayamadığın bir şeye karşı, nasıl dirençli olabilirsin?"
(Kehf 68)“Bütün yönleriyle bilgi sahibi olmadığın meseleler karşısında nasıl katlanabilirsin ki?”
(Kehf 68)“Bilgisini elde edemediğin bir şeye karşı nasıl sabredeceksin?” dedi.
(Kehf 68)"Hakkında hiçbir bilgin olmayan şeylere sen nasıl sabredeceksin?" dedi.
(Kehf 68)(67-68) O: «Sen dogrusu benim yaptiklarima dayanamazsin, bilgice kavrayamadigin bir seye nasil dayanabilirsin?» dedi.
(Kehf 68)67,68. (Hızır,) şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin. İç yüzünü kavrayamayacağın bir bilgiye nasıl sabredebilirsin ki?”
(Kehf 68)67,68. O: "Sen doğrusu benim yaptıklarıma dayanamazsın, bilgice kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin?" dedi.
(Kehf 68)(Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
(Kehf 68)(67,68) Âlim ve rahmete mazhar kul: “Şüphesiz sen benimle beraber sabretmeye takat yetiremezsin. Ve kavrayamadığın bilgiye nasıl sabredeceksin!” dedi.
(Kehf 68)“Hem hakikatini kavrayamadığın (sana verilmemiş bilgiye) nasıl sabredeceksin ki?”
(Kehf 68)“Hem içyüzünü kavrayamadığın (ve zâhiren yanlış anlaşılan) bir şeye (bir peygamber olarak) nasıl sabredeceksin?” (dedi).
(Kehf 68)(67-68) [O kişi] "Gerçekten sen, benimle birlikte herhangi bir sabra asla güç yetiremeyeceksin." dedi. "Haber bakımından kendisini hiç kuşatmadığın (bilmediğin) [bir şey] üzerine nasıl sabredebilirsin?"
(Kehf 68)66-68 Musa dedi: "Sana öğretilmiş olandan, bana doğruyu öğretmen için peşinden gelebilir miyim?" Dedi ki: "Doğrusu, sen benimle beraber bulunmaya dayanamazsın. Ve bilgin olmayan bir şeye nasıl katlanabilirsin?"
(Kehf 68)Sonra (neden olduğunu) kavrayamadığın bir olaya nasıl sabredebilirsin ki?” dedi.
(Kehf 68)Ve haberdar edilmediğin cihetle, ihata edemediğin şeye nasıl sabredeceksin?
(Kehf 68)Sen içyüzünü bilmediğin bir işe nasıl olur da katlanabilirsin?»
(Kehf 68)(Böyleyken) “İlim açısından ihata edemediğin bir şey hakkında nasıl sabredebilirsin?”
(Kehf 68)“Öyle ya, iç yüzünü bilemediğin ve daha önce öğrendiğin dînî hükümlere ters gibi görünen şeyler karşısında nasıl sabredebilirsin ki?”
(Kehf 68)Kavramayıp anlamadığın özlere, asıl şeylere, sen nasıl sabredebilirsin?
(Kehf 68)(Devamla): “(Sırrını) kavrayamayaca-ğın bir bilgiye nasıl dayanacaksın?” (dedi.)
(Kehf 68)“İçyüzünü kavrayamadığın bir durum karşısında nasıl sabredebilirsin?”
(Kehf 68)"çünkü tecrübe alanı içinde kavrayamayacağın şeye nasıl katlanabilirsin ki?"
(Kehf 68)Bknz: (2/216)
(Kehf 68)60-70 Vaktiyle Musa, Allah’ın kendisine lütufta bulunup, üstün ilim bahşettiği âlim bir zat ile iki denizin birbirine kavuştuğu yerde buluşmak ve onun bilgisinden istifade etmek amacı ile arkadaşıyla birlikte yola koyulmuş, ömrünün sonuna kadar yürüsem de oraya ulaşacağım demişti. En son dinlenmek için konakladıkları deniz kenarındaki kayalıkların yanında yemek için yanlarında bulundurdukları balıklarını unuttular, zaten balık da denize düşüp gözden kaybolmuştu. Konakladıkları o yerden uzaklaşıp da karınları acıkınca, Musa arkadaşına, “Bu yolculuk bizi epeyce yordu, getir şu balığı da yiyelim.” dedi. Arkadaşı da ona: “Ben balıkla ilgili durumu sana söylemeyi unuttum, hani en son dinlenmek için oturduğumuz kaya var ya, işte orada balık şaşılacak biçimde denize düşüp kayboldu. Bunu sana söylemeyi de galiba şeytan bana unutturdu.” dedi. Bunun üzerine Musa heyecanla, “İşte aradığımız yer, buluşma noktamız orasıydı.” diyerek hemen geldikleri o yöne doğru dönüp yürüdüler, oraya varınca da kendisine katımızdan üstün ilim bahşedip, görevler verdiğimiz kulumuzla karşılaştılar. Musa hemen ona: “Sendeki bilgilerden yararlanmak suretiyle yaşanmakta olanların gerçek mahiyetini öğrenmek ve doğru olanı yapabilmek için yanında olmak, gideceğin yerlere seninle birlikte gitmek istiyorum.” dedi. İlim verdiğimiz o kişi de Musa’ya: “Sen benimle birlikteyken, karşılaşacaklarımıza, olup biteceklere katlanamazsın. İç yüzünü, gerçek mahiyetini bilip anlayamadığın işlere nasıl katlanırsın, sen kendi işine bak.” dedi. Musa da ona: “İnşallah benim sabırlı biri olduğumu göreceksin, senin yaptığın hiçbir işine karışıp, karşı çıkıp, itiraz etmeyeceğim.” dedi. Bunun üzerine ilim verdiğimiz kulumuz da Musa’ya: “Şayet benimle birlikte geleceksen, o halde ben sana yaptığım işin mahiyetini açıklamadıkça bana hiçbir şey sormayacaksın.” dedi.
(Kehf 68)"Kaldı ki sen, tecrübe bilgi kapsamına tümüyle girmeyen şeye nasıl (ve neden) katlanasın ki?"
(Kehf 68)(67-68) (Melek veya nebi kul,) şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabır edemezsin. İç yüzünü kavrayamayacağın bir bilgiye nasıl sabır edebilirsin ki?”
(Kehf 68)«Ve hakikatından tama men haberdar olmadığın bir şeye karşı nasıl sabredebilirsin?»
(Kehf 68)Nasıl sabredebilirsin ki; iç yüzünü bilmediğin ve onunla (bizzat kendi ilminle yakinen anlayamadığın) kavrayamadığın bir şeye?”
(Kehf 68)(67-68) "Doğrusu" dedi, "sen benimle beraberliğe sabredemezsin. Bütün yönleriyle kavrayamadığın meseleler karşısında nasıl kendini tutabilirsin ki?"
(Kehf 68)(67-68) O: "Ama sen benim yaptıklarıma dayanamazsın. İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanacaksın?" dedi.
(Kehf 68)(Böyleyken) «Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?»
(Kehf 68)