Maide 1    
Ey iman edenler, sözleşmelerinizin gereğini yerine getirin (1). Haram oldukları size bildirilecek olanlar dışındaki bütün hayvanlar size helaldir (2), bununla birlikte kara hayvanlarını ihramlı iken avlanmanız size helal değildir (3) . Allah, her şey için doğru karar verendir.
Maide 2    
Ey iman edenler! Allah’ın dini sembollerine, dokunulmaz kutsal aya, hac kurbanlarına ve gerdanlık takılmış kurbanlık hayvanlara, Rablerinin lütfunu aramak/ticaret yapmak ve onun rızasına ulaşmak için Beyt-i Harama gelenlere saygısızlık etmeyin. (1) . İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi daha önce Mescid-i Haram’a girmenizi engellediği için bir topluma olan öfkeniz, onlara karşı saldırganlığa sebep olmasın. (3) . İyilik ve kötülüklerden korunma hususunda yardımlaşın, günah ve düşmanlık hususunda yardımlaşmayın.(4) Allah’tan korkun. Allah’ın cezalandırması çok şiddetlidir.
Maide 3    
Ölü hayvan eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilenler, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp ölmüş, süsülerek veya boynuzlanarak öldürülmüş, yırtıcı hayvanlar tarafından yenilmiş olanlar - ölmeden önce yetişip kuralına göre kestikleriniz hariç- ve dikili taşlar ve kutsananlar adına kesilen hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır. Bunlar dinden sapmadır (1) . Bugün kâfirler, sizin dininizden (Döneceğinizden) ümitlerini kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’dan razı oldum (2). Kim, açlık dolayısıyla zorda kalırsa, günaha düşmeye meyilli olmadan (Bu hayvanlardan yiyebilir.) Allah, bağışlayandır, merhametlidir.
Maide 4    
Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: “Temiz ve güzel olanlar size helal kılınmıştır (1). Allah’ın size öğrettiği bilgi sayesinde eğitip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların, sizin için yakalayıp size getirdiği hayvanları üzerine Allah’ın adını anarak yiyin (2). Allah’a karşı sorumlu olun, doğrusu Allah hesabı çok hızlı görendir.”
Maide 5    
Bugün, size temiz ve hoş olanlar helal kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal, sizin yiyecekleriniz de onlara helal. Müminlerden olan hür ve iffetli kadınları ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden hür ve iffetli kadınları, mehirlerini verdiğiniz takdirde fuhuşa ve zinaya sapmamak ve gizli dost tutmamak şartıyla nikâhlamanız size helaldir. Kim de imanının gereğini yerine getirmezse onun amelleri boşa gider. O, ahirette de kaybedenlerdendir.
Maide 6    
Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı, mesh edin topuklara kadar ayaklarınızı da. Eğer, cünüp iseniz, baştan ayağa temizlenin. Hasta veya yolculukta iseniz veya biriniz tuvaletten gelmiş yahut eşlerinizle temasta bulunmuş ve su bulamamış/suya ulaşamamış iseniz temiz bir yer/yüzey ile teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin. Allah, size zorluk çıkarmak istemez. Allah, sizi arındırmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki nimetlerin hakkını verirsiniz.
Maide 7    
Allah’ın size lütfettiği onca nimetini ve “İşittik, itaat ettik” dediğinizde Allah’a verdiğiniz misak ile kendinizi bağladığınız o sözleşmenizi hatırlayın. Allah’a karşı sorumlu davranın, zira Allah, kalplerdeki en mahrem sırları bilendir.
Maide 8    
Ey İman edenler! Allah için hak ve adaleti ayakta tutan şahitler olun. Bir topluma olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adil olun. Bu, sorumluluk bilincine en uygun davranıştır. Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, tüm yaptıklarınızdan haberdardır.
Maide 9    
Allah, iman edip imanına yaraşır güzel işler yapanlara hem bir bağışlama hem de büyük bir ödül olduğunu vaat etmiştir.
Ama ayetlerimize inanmak istemeyen kâfirler ve ayetlerimize karşı yalana sarılanlar var ya, işte onlar yakıcı ateşin halkıdır.
Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki şu nimetini bir düşünün, hani bir topluluk size saldırıp ortadan kaldırmaya kalkışmıştı da Allah onlara mani olmuştu. Allah’a karşı gelmekten sakının. Öyleyse müminler, sadece Allah’a dayanıp güvensinler.
Allah, vaktiyle İsrailoğullarından kesin misak/söz almıştı. Onlardan, on iki temsilci görevlendirdik ve Allah dedi ki: “Ben sizinle beraberim; şayet namazı hakkıyla kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır ve onları desteklerseniz ve Allah’ın hoşnutluğu için mallarınızı onun yolunda harcarsanız, kesinlikle sizin kötülüklerinizi örter ve sizi tabanından ırmakların çağladığı cennetlere koyarım. Bundan sonra da sizden kim bu vaadini çiğnerse, dosdoğru yoldan sapmış olur.”
Ve misaklarını bozdukları, kalplerini katılaştırdıkları, kelimelerin anlamlarını çarpıttıkları, üstelik kendilerine hatırlatılan gerçeklerden bir kısmını da unutup uygulamadıkları için onları lanetledik. İçlerinden pek azı dışında, onlardan hep hainlik görürsün. Ama sen yine de onları hoş gör ve onlara aldırma. Şüphesiz Allah, hoş görülü olanları sever.
“Biz Hıristiyanız/Nasarayız” diyenlerden kesin misak/söz almıştık. Ne yazık ki onlar da kendilerine hatırlatılan gerçekleri unutup uygulamadılar, bu yüzden içlerindeki düşmanlık ve kin kıyamete kadar devam edecek. Allah, yapmakta olduklarını kendilerine bir bir haber verecektir.
Ey kitap ehli, kitapta olduğu halde gizlediğiniz şeylerin birçoğunu size beyan eden, birçoğunun da üzerinde durmayan elçimiz size geldi. Yani size, Allah’tan aydınlatıcı bir mesaj ve apaçık bir kitap/Kuran gelmiştir.
Allah, kendi rızasına talip olanları, bu kitap/Kuran vesilesiyle huzur ve mutluluğun yollarına ulaştıracak ve izniyle onları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak ve böylece onları dosdoğru yoluna iletecektir.
Andolsun ki “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler düpedüz kâfir olmuşlardır. De ki: “Allah, Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzündeki bütün herkesi topyekûn yok etmeyi isteseydi, Allah’ın bu iradesine kim engel olabilirdi.” Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin mutlak hükümranlığı Allah’ındır. O, dilediğini dilediği şekilde yaratır. Allah’ın her şeye gücü yeter.
Yahudi ve Hıristiyanlar: “Biz, Allah’ın çocukları ve onun sevgilileriyiz.” dediler. De ki: “Öyleyse, günahlarınız sebebiyle Allah, sizi niye cezalandırıyor?” Hayır, siz de Allah’ın yarattığı bir beşersiniz. Allah, hak edeni bağışlar, hak edene de azap eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin tüm hâkimiyeti Allah’ındır. Önünde sonunda dönüş de O’nadır.
Ey kitap ehli! Elçilerin arası kesildi, bize müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi diye bir mazerete sığınmamanız için işte size gerçekleri beyan eden elçimiz yani uyarıcı ve müjdeci bir elçi gelmiştir. Zira Allah, her şeye bir ölçü koyandır.
Hani Musa kavmine demişti ki: “Ey kavmim, Allah’ın size lütfettiği onca nimetini hatırlayın, hani içinizden nebiler çıkarmış ve sizi hükümdarlar yapmış, ve toplumlardan kimseye vermediği nimeti size vermişti.”
“Ey kavmim, Allah’ın yazdığı şu kutsal topraklara girip yerleşin. Geri dönüp kaçmayın yoksa hüsrana uğrayanlar olarak alaşağı edilirsiniz.”
Onlar da: “Ey Musa, orada karşı konulmaz zorba bir toplum var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya girmeyeceğiz. Eğer orayı terk ederlerse, ancak o zaman gireriz.” demişlerdi.
Düşmandan korkan kişiler arasında bulunan, Allah’a iman eden cesaretli iki adam: “Üstlerine ön kapıdan saldırıp şehrin ana kapısını tutun, zira oradan girerseniz, muhakkak galip gelirsiniz. Eğer, müminler iseniz Allah’a güvenin.” demişlerdi.
Onlar da: “Ey Musa, onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin, gidip onlarla savaşın. İşte biz burada oturacağız.” demişlerdi.
Musa: “Rabbim, ben, kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle, bu yoldan çıkmış fasık toplumun arasını ayır.” dedi.
Allah da Musa’ya: “Onlar, kırk yıl boyunca o topraklara girmekten mahrum kalacaklar, çölde başıboş ve şaşkın şaşkın dolaşıp duracaklar. Sen, yoldan çıkmış fasık bir toplum için üzülme!” dedi.
Ve sen onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek bir amaç için anlat. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birinin ki kabul edilmiş, diğerinin ki edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen): “Kesinlikle seni öldüreceğim!” dedi. Diğeri: “Allah, ancak sorumlu davrananlardan kabul eder.” Dedi.
“Sen beni öldürmeye kalkışsan bile, ben seni öldürmeye teşebbüs etmeyeceğim. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
“Dilerim ki hem beni öldürmenin günahını hem de kendi günahını yüklenirsin de cehennemi boylarsın! İşte zalimlerin cezası budur.” dedi.
Nihayet, kıskançlık duygusuna yenik düşüp onu öldürdü ve böylece kaybedenlerden oldu.
Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için, ona toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. “Bana yazıklar olsun. Kardeşimin ölüsünü gömmek için bu karga kadar bile olamadım.” dedi ve pişman olanlardan oldu.
İşte bunun için İsrailoğullarına biz şöyle emretmiştik: “Kim bir cinayet veya yeryüzünde fitne ve fesat karşılığında olmaksızın bir cana kıyarsa, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanın hayatını kurtarır veya korursa; bütün insanlığı diriltmiş gibi olur.” Şüphesiz ki elçilerimiz, onlara hakikatin bütün delilleriyle gelmiş, buna rağmen onlardan çoğu bundan sonra yeryüzünde azgınlık ve taşkınlık yapmaya devam etmişlerdi.
Allah’a ve Allah’ın mesajını tebliğ eden elçisine karşı savaş açanların ve ülkede terör ve anarşi yoluyla fesat çıkaranların cezası; öldürülmek veya bütün haklarından mahrum etmek ve yerlerinden sürgün edilmektir. Bu, onların sadece dünyadaki zilletidir. Ahirette ise onları daha büyük bir azap beklemektedir.
Ancak siz, onları yakalamadan önce pişman olup tövbe eden/yanlıştan dönüş yapanlar bunun dışındadır. Biliniz ki bu durumda, Allah da bağışlayan ve merhamet edendir.
Ey İman edenler! Allah’a karşı sorumlu davranın, O’nun rızasını kazanmaya yarayacak işler yaparak O’na ulaşmaya bir vesile arayın ve O’nun yolunda çaba gösterin ki kurtuluşa eresiniz.
Doğrusu, yeryüzünde olanların hepsi ve onunla beraber bir misli daha kâfirlerin olsa kıyamet gününün azabından kurtulmak için onu, fidye olarak vermek isterler ama onlardan asla kabul edilmez. Onlara, acı verici bir azap vardır.
Onlar ateşten çıkmak isterler, ama oradan çıkamazlar. Onlara, sürekli azap vardır.
Erkek hırsız ve kadın hırsızın yaptıklarına karşılık, ibretlik ceza olması için ellerini hırsızlıktan kesin. Allah güçlüdür, doğru karar verendir.
Kim de hırsızlık yaptıktan sonra pişman olup tövbe eder ve halini düzeltirse, şüphesiz Allah’ta bağışlayandır, merhamet edendir.
Bilmez misin ki göklerin ve yerin hâkimiyeti, yalnızca Allah’a aittir? Allah, hak edeni cezalandırır, hak edeni de bağışlar. Zira Allah, her şeye bir ölçü koyandır.
Ey elçi, kalpleri inanmadığı halde, ağızlarıyla “İman ettik” diyenler ile sana gelmeyen diğer bir toplum adına casusluk yapmak ve senin adına yalan uydurmak için seni dinlemeye gelen Yahudiler, kâfirlikte birbirleriyle yarışıyor olmaları seni üzmesin. Onlar, kelimeleri asıl bağlamından kopararak anlamını çarpıtırlar ve “Eğer size, şu fetva verilirse onu alın ama o fetva verilmezse ondan uzak durun” derler. Kalplerini arındırmak istemeyeni, Allah imtihan ederse senin yapacağın bir şey yoktur. Onların hakkı dünyada rezil rüsva olmak, ahirette ise korkunç bir azaba çarptırılmaktır.
Onlar, yalana bolca kulak verenler, haram yemeye de pek düşkün olanlardır. Eğer onlar, sana bir dava için başvururlarsa; ister aralarında hüküm ver, istersen hüküm verme! Onların davasına bakmazsan, sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Eğer hüküm verecek olursan aralarında adaletle hükmet! Zira Allah, adaleti gerçekleştirenleri sever.
Allah’ın, o hükmünün yer aldığı Tevrat ellerinde iken nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar. Sonra da o hükümden yüz çeviriyorlar? İşte onlar, (Kendi kitaplarına bile) iman etmiş değiller.
Hiç şüphe yok ki, içinde rehberlik ve ışık bulunan Tevrat’ı biz indirdik (1). Allah’a teslim olmuş nebiler, Yahudilere onunla hüküm vermişlerdi (2), Rabbe adanmış olan bilginler ve din adamları da Allah’ın kitabında olan ile hükmederlerdi. Hala onlar buna şahittirler. O halde insanlardan korkmayın, sadece benden korkun (3). Ayetlerimi, az bir bedelle değiştirmeyin (4). Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir (5).
Onlara o kitapta şunları farz kıldık; cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralamalarda da eşdeğer bir ceza. Kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarına kefaret olur. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, işte onlar yanlışta ısrar eden zalimlerin ta kendileridir.
Ve onların ardından, Meryem oğlu İsa’yı kendinden önce gelen Tevrat’ı tasdik edici olarak gönderdik. Yine biz, ona yol gösterici ve aydınlatıcı olan ve elindeki Tevrat’ı tasdik edici ve sakınanlar için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.
Kendilerine İncil verilenler, Allah’ın onda indirdikleri ile hükmetsinler. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, işte onlar yoldan çıkan fasıkların ta kendileridir.
Biz de sana, kendisinden önce gelen vahiylerden hakikatleri tasdik edici ve onlardaki doğruları yanlışlardan ayırt edici olarak bu Kuran’ı hak ile indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdikleri ile hükmet (1), hakikat sana geldikten sonra onların arzularına uyma (2), sizin her biriniz için bir şeriat ve yöntem belirledik. Eğer Allah dileseydi, sizin hepinizi tek bir ümmet yapardı (3). Fakat size verdikleriyle sizi denemek için (4). Öyleyse hayırlarda yarışın (5), sonunda dönüşünüz Allah'adır (6). Allah’ta size hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri bir bir haber verecek (7).
Şu hâlde, Allah'ın indirdiği kuran ile aralarında hükmet (1), onların keyfi arzu ve heveslerine uyma (2)! Onların, Allah'ın sana indirdiği Kuran'ın bir kısmından seni yanıltmalarından sakın (3). Eğer yüz çevirecek olurlarsa bil ki, Allah onları bir kısım günahları yüzünden cezalandırmak istiyor (4). Zira insanların çoğu fasık/yoldan çıkmıştır (5).
Yoksa onlar, cahiliye döneminin hükmünü mü istiyorlar? Gerçek iman sahibi bir toplum için, Allah’tan daha iyi hüküm sahibi kim vardır?