Onlara iyice anlatabilmesi için kendi kavminin dilinden başka bir dille hiçbir peygamber göndermedik. Gerçekten de Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola sevk eder ve odur üstün ve hüküm ve hikmet sahibi.
(İbrahim 4)
Allah'ın emirlerini onlara iyice açıklasın diye, her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık bundan sonra, Allah sapmayı dileyeni, sapıklık içerisinde bırakır. Doğru yolu tutmayı dileyeni de, doğru yola yöneltir. O güçlüdür, O'nun gücüne hiçbir güç ulaşamaz, yine O yaptığı herşeyi, yerli yerince yapar.
(İbrahim 4)
(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Biz her Rasulü kendi toplumunun lisanı ile irsal ettik ki, onlara en anlaşılır şekilde açıklasın... (Artık) Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet eder... O, Aziyz'dir, Hakiym'dir.
(İbrahim 4)
Allah'ın emirlerini iyice açıklasın diye, her Rasulü, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, yalnız kendi milletinin diliyle gönderdik. Bu sebeple Allah sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimselerin hak yoldan uzaklaşıp, dalâleti tercihlerine özgürlük tanır. Sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri doğru yola da sevkeder. O kudretli, hikmet sahibi ve hükümrandır.*
(İbrahim 4)
Biz her peygamberi ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açıklasın. Artık Allah dilediğini sapıklığa düşürür dilediğini de doğru yola eriştirir. O, yücedir, hakimdir.
(İbrahim 4)
Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Biz, her gönderdiğimiz Peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Artık, Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O, her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Onlara iyice açıklaması için, her elçiyi, kendi toplumunun diliyle gönderdik. Böylece, Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Çünkü O, Üstündür; Bilgelik ve Adaletle Yönetendir.
(İbrahim 4)
Biz her bir rasûlü, onlara gerçeği bütün açıklığıyla anlatsın diye ancak kendi halkının dilini konuşan biri olarak gönderdik. Allah, her kimi dilerse saptırır ve dilediğini de hidayet eder. O, Azîz (izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip), Hakîm (her hüküm ve işinde pek çok hikmetler bulunan)’dır.
(İbrahim 4)
Bütün peygamberleri, ancak kendi toplumlarının diliyle gönderdik ki onlara (hakikatleri) açıklasınlar. Bu şekilde Allah, istediğini saptırır, istediğini doğru yola iletir. O, güç, izzet ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin dili ile gönderdik. Artık Allah dileyeni saptırır, dileyeni de doğru yola iletir. Çünkü O, güçlüdür; hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Kendilerine apacik anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gonderdik. Allah diledigini saptirir ve diledigini de dogru yola eristirir; guclu olan, Hakim olan O'dur.
(İbrahim 4)
Onlara açıkça anlatsın diye göndermiş olduğumuz her bir peygamberi ancak kendi ulusunun dilince gönderdik; imdi Allah dilediğin saptırır, dilediğin doğru yola iletir; o emredir, o bilge
(İbrahim 4)
Biz, her peygamberi, onlara açık-seçik anlatsınlar diye kendi milletinin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır; dilediğini doğru yola iletir.
(İbrahim 4)
Biz, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik ki onlara (Allah'ın buyruklarını) iyice anlatsın. Allah, (sapmayı) dileyeni sapıklık içinde bırakır, (doğru yolda kalmayı) dileyeni de doğru yola iletir. O, mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güçlü olan, Hakim olan O'dur.
(İbrahim 4)
Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah'ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir. *
(İbrahim 4)
Biz her elçiyi ancak halkının diliyle göndeririz ki onlara bildirebilsin. ALLAH dileyeni/dilediğini saptırır, dileyeni/dilediğini de doğruya ulaştırır. O, Güçlüdür, Bilgedir.
(İbrahim 4)
Ve biz her gönderdiğimiz Resulü ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki onlara iyi beyan etsin sonra da Allah dilediğini dalalette bırakır, dilediğini de hidayete irdirir, ve öyle aziz hakim o
(İbrahim 4)
Ve biz her gönderdiğimiz peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara iyice açıklasın; sonra da Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. Ve O, öyle herşeye galip, tam hüküm sahibidir.
(İbrahim 4)
Biz, mesajımızı anlaşılır olarak iletebilmesi için hiçbir rasulü kendi halkının dilinden başka bir dille göndermedik. Allah, artık dileyen kimseyi saptırır, dileyen kimseyi de hidayete iletir.[1] O, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir.
1)Allah, doğru yola iletilmek isteyeni doğru yola iletir; sapkınlıkta kalmak isteyeni sapkınlıkta bırakır. Sapkınlığı gerektiren şeyler yapanı saptırır; doğru yola iletilmeyi gerektiren şeyleri yapanı da doğru yola iletir. Hidayet ve dalalet konusu insanın dilemesiyle ilişkilidir. Allah, bir kimseyi ne zorla hidayete erdirir ne de zorla dalalete iletir. İman ve inkar konusunda sorumluluk bütünüyle insana aittir.
(İbrahim 4)
Biz hiç bir elçiyi kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki onlara apaçık anlatsın. Böylece Tanrı, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Ve Biz onlara, açıkça ortaya koysun diye, her peygamberi yalnız kendi toplumunun diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini/ dileyeni saptırır, dilediğini/ dileyeni de doğru yola iletir. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
(İbrahim 4)
Biz, her peygamberi kendi kavminin diliyle yolladık ki, onlara açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayet eder. O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir.
(İbrahim 4)
(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Biz hiçbir peygamberi kendi kavminin dilinden başkasıyle göndermedik ki (emr olunduklarını) onlara apaçık anlatsın. Artık Allah kimi dilerse sapdırır, kimi de dilerse doğru yola götürür. O, (iradesinde) yegane (haakim ve) gaalibdir, tam hüküm ve hikmet saahibidir.
(İbrahim 4)
Hâlbuki (biz,) her peygamberi ancak kendi kavminin lisânıyla gönderdik ki,(Allah'ın emirlerini) onlara açıklasın! Artık, Allah dilediğini (kendi isyankârlıkları yüzünden) dalâlete atar, dilediğini de (hikmetine binâen kendi lütfuyla) hidâyete erdirir. Çünki O, Azîz (kudreti daîmâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
(İbrahim 4)
Bir elçi[türün]den ne gönderdiysek ancak kendi milletinin diliyle gönderdik ki onlara iyice açıklasın. Artık, Allah kimi tercih eden kimseye yolu kaybettirir; tercih eden kimseye² yol gösteriyor.
(İbrahim 4)
Kendilerine açıkça anlatabilmesi için, her elçiyi kendi ulusunun dili ile gönderdik. Allah sapmayı dileyene yol verir ve doğruyu dileyene yol gösterir. O yücedir, bilgedir.
(İbrahim 4)
Biz, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik ki; onlara, apaçık anlatsın. Bundan sonra Allah; dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Ve O; Aziz'dir, Hakim'dir.
(İbrahim 4)
Biz hiçbir elçiyi, kendi kavminin dilinden başka bir dille göndermedik ki, onlara Allah'ın ayetlerini açıklasın. Allah dileyeni sapıklık içinde bırakır, dileyeni de doğru yola iletir. Çünkü O çok güçlü ve her şeyin hükmünü verendir.
(İbrahim 4)
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.
(İbrahim 4)
Biz hangi ulusa elçi gönderdikse onu ancak ulusunun diliyle gönderdik: Allah'ın buyruklarını apaçık anlatabilsin diye. Ondan sonra da Allah kimi dilerse saptırır, kimi dilerse doğru yola iletir. Allah erklidir, doğruyu bildiricidir.
(İbrahim 4)
Biz onlara (halkına) apaçık anlatsın diye hiç bir peygamberi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik. Böylece Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirir. O üstün güç sahibidir, hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Ey Muhammed! Biz senden önce de her Peygamberi ancak kendi halkının diliyle gönderdik ki, onlara mesajımızı açıkça anlatabilsinler. İşte bu açık ve net duyurudan sonra Allah, kötülüğü tercih ederek sapıklıkta kalmak isteyenleri sapıklıkta bırakır, samîmî olarak gerçeğe, doğruya ulaşmak isteyenleri de doğru yola iletir. Çünkü O, sonsuz kudret sahibidir, her konuda en âdil hükmü veren, sonsuz hikmetiyle her şeyi yerli yerince yapan bir hakîmdir. İşte size, o Peygamberlerden bir örnek:
(İbrahim 4)
Biz, (emirlerimizi) kendilerine açıkça anlatmaları için Peygamberlerin tamamını kesinlikle kendi kavminin diliyle1 gönderdik. Allah dilediğini sapkınlık içerisinde bırakır, dilediğine de hak yolu gösterir. Zîrâ O çok güçlüdür, hüküm (ve hikmet) sahibidir.*
(İbrahim 4)
Biz her peygamberi, ancak kavminin diliyle (vahyedip) gönderdik ki, onlara (sözlerimizi) apaçık anlatsın. Allah, istediğinin sapık olduğuna hükmeder ve istediğini (de) hidayete erdirir. O, her şeyden üstündür, hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Biz her elçiyi, mutlaka kendi halkının diliyle (vahyedilmiş bir mesajla) gönderdik ki, (hakkı) onlara açık (ve dolaysız) bir biçimde ulaştırabilsin; artık bundan sonra Allah (sapmayı) dileyeni sapıklık içinde bırakır, (doğru yolu tutmayı) dileyeni de doğru yola yöneltir, çünkü doğru hüküm ve hikmetle edip eyleyen en yüce iktidar sahibi O'dur.
(İbrahim 4)
Biz, her elçiyi kendi halkının diliyle gönderdik ki, onlara gerçeği açıklasın. Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. O, gücün ve erdemli bilginin kaynağıdır.
(İbrahim 4)
Biz, vahyi açık ve net olarak iletebilsin diye, her elçiyi kendi halkının diliyle gönderdik.
(1) Allah artık, sapkınlığı tercih edeni sapkınlığa iletir, doğru yolu tercih edeni de doğru yola iletir.
(2) Zira O her işi mükemmel ve her hükmü doğru olandır.
(3)
Bknz: 1(9/97) - (41/44) - 2(2/256) - (16/93) - (28/56) - (34/8) - 3(2/255) - (4/87) - (4/122) - (34/26)
(İbrahim 4)
Biz kolayca açıklanıp anlaşılsın diye âyetlerimizi her peygambere kendi kavminin diliyle gönderdik. Allah, davetinden kibirlenerek yüz çevirenleri doğru yoluna iletmez. Hidayeti dileyip de bu uğurda çaba göstereni de hidayete (doğru yoluna) ulaştırır. Yarattıkları üzerinde hüküm koyma yetkisi yalnızca Allah’a aittir, O’nun her hükmü mutlak isabetlidir, sınırsız ilim ve kudret sahibi yalnızca Allah’tır.
(İbrahim 4)
Biz her peygamberi yalnızca kendi kavminin diliyle gönderdik ki, mesajı onlara açık ve net olarak iletsin. Bundan sonradır ki Allah isteyenin sapmasını dileyecek, isteyeni ise doğru yola yöneltecektir: Zira her işinde mükemmel olan, hükmünde tam isabet kaydeden O'dur.
(İbrahim 4)
(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her elçiyi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Bundan sonra Allah sapıklığı tercih edeni sapık sayar. Hidayeti tercih edeni de yoluna kabul eder. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Ve Biz her peygamberi ancak kendi kavminin lisaniyle gönderdik ki, onlara beyan etsin. Artık Allah Teâlâ dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola sevkeder. Ve azîz, hakîm olan O'dur.
(İbrahim 4)
Biz her peygamberi mutlaka kendi kavminin dili ile gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Allah dilediğini dalâlette bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
‘İletilen ilahi gerçekleri’ onlara açık seçik anlatabilsin diye, biz her peygamberi kendi halkının diliyle gönderdik. Allah, dilemesi sonucu kimini saptırır, kimini de doğru yola eriştirir. Onun üstün gücü vardır, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
(İbrahim 4)
BİZ HER RASÛLÜ/ELÇİYİ, mutlaka kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah; (sapıklığı) isteyen/dileyen kimseyi sapıklığında bırakır, (hidayeti/doğru yolu) isteyen kimseyi de doğru yola iletir. O güçlüdür, doğru hüküm/karar verendir.
(İbrahim 4)
Biz bütün peygamberleri soydaşlarının dili ile gönderdik ki, onlara Allah'ın buyruğunu açıkça anlatabilsinler. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O üstün iradelidir ve her işi yerindedir.
(İbrahim 4)
Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. O azizdir, hakimdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
(İbrahim 4)
Biz, her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açıklasın. Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini yola iletir. O, azizdir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Biz, her resulü[1] kendi halkının dili ile gönderdik ki onlar için her şeyi ortaya koysun. Bundan sonra Allah, sapıklığı tercih edeni sapık sayar, hidayeti tercih edeni de yoluna kabul eder. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O'dur.
1) Resul (رسول), "gönderilen" demektir. Bir bilgiyi iletmek için gönderilen elçiye resul dendiği gibi onunla gönderilen bilgiye de resul denir (Müfredat). Kur'an'daki resul kelimeleri ya elçi ya da Allah'ın Kitabı anlamındadır. Elçi ölümlü, Kitap kalıcıdır. Uhud savaşında Nebimiz'in öldüğüne dair haberlerin yayılması üzerine Allah Teala şöyle demiştir: "Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?" (Al-i İmran 3/144) Arap toplumuna, Arap dili ile gönderilen resul, Kur'an olduğu için bu ayette kelimeye başka anlam verilemez. Âyet, Allah'ın kitabının, her topluma kendi dili ile ulaştırılması gerektiğini bildirmektedir.
(İbrahim 4)
Onlara açıkça anlatabilsin diye, her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Çünkü O çok yücedir, hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini sapıklıkta bırakır ve dilediğini de doğru yola çıkarır; güçlü olan, Hakim olan O'dur.
(İbrahim 4)
Biz, her peygamberi, kendilerine (dînin hükümlerini) iyice açıklayabilmesi için kendi kavminin diliyle göndermişizdir. Bu itibarla Allah, dilediğini dalâlette bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. O, yegâne gâlibtir; hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Biz hiç bir peygamberi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete yöneltip iletir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Biz herbir peygamberi, onlara dinlerini açıklasın diye, kendi milletinin lisanıyla gönderdik. Sonra Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. O herşeyin mutlak galibi ve sonsuz hikmet sahibidir.
(İbrahim 4)
Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Aziz'dir, Hakim'dir O!
(İbrahim 4)