Onlara ne zaman yanlarında olanı tasdik eden bir elçi gelse, sanki Allah'ın kitabını bilmiyorlarmış gibi arkalarına atar ve gerçeklere kulak tıkarlar.

Onlar, şeytanlaşmış insanların Süleyman'ın saltanatı aleyhine ortaya attıkları yalanlara uydular. Oysa Süleyman sihir ve büyü yaparak kâfir olmadı. Fakat insanlara sihir ve büyüyü öğreten o düzenbaz şeytanlar kâfir oldu. Hâlbuki onların iddia ettiği gibi; Babil'deki iki melik/kral Harut ile Marut'a hiçbir şey indirilmedi. O ikisi sihir öğrettikleri kişilere alaycı bir tavırla şunu söylerlerdi; "Biz sihre/büyüye müptela olmuşuz, sakın siz kâfir olmayın.” şeytan tabiatlı bu insanlar onlardan büyüyü öğreniyor ve bunu sadece karı kocayı birbirinden ayırmak için kullanıyorlardı. Oysa şu bir gerçekti ki büyü yapanlar bunu Allah'ın izni olmasaydı hiç kimseye zarar veremezlerdi. Fakat onlar kendilerine zarar veren ve hiçbir fayda sağlamayan şeyleri öğrenmiş oluyorlardı. Andolsun ki bu yolla çıkar sağlayanların ahirette hiçbir nasibi olmayacağını onlar da biliyorlardı. Kendi değerlerini satarak karşılığında elde ettikleri menfaat ne berbat şeydir öyle! Keşke bunu bilmiş olsalardı.

Yani keşke onlar iman ederek Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette Allah katında verilecek sevap çok daha hayırlı olurdu. Bari bunu bilselerdi!

Ey iman edenler! "Râinâ” ( bizi güt) demeyin "Unzurnâ” ( bizi gözet/bize bak) deyin ve vahyi can kulağıyla dinleyin, unutmayın ki sizinle alay eden kâfirler için çok acı bir azap vardır.
Ne kitap ehlinden gerçeği örtbas eden kâfirler ne de müşrikler, size Rabbinizden hiçbir hayrın/ayetin indirilmesini istemezler. Allah ise rahmetini dileyip hak eden kimseye tahsis eder. Şüphesiz Allah büyük bir lütuf/ikram sahibidir.
Biz yürürlükten kaldırdığımız veya unutturduğumuz bir ayetin yerine ya ondan daha iyisini veya onun dengini getiririz. Bilmiyor musun ki Allah herşeye bir ölçü koyandır?

Göklerin ve yerin iktidarının Allah’a ait olduğunu ve sizin Allah’tan başka veli ve yardımcınızın olmadığını bilmiyor musunuz?

Yoksa siz de daha önce Musa’nın sorguya çekildiği gibi elçinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Kim imanı küfür ile değiştirirse doğru yoldan sapmış olur.

Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlık yüzünden, sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürmek isterler. Öyleyse onlara Allah’ın emri gelinceye kadar ilişmeyiniz, kendi hallerine bırakınız, şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir.

Namazı kılın, zekâtı verin, kendiniz için önden hayır olarak ne yollarsanız Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı en iyi görendir!

“Onlar Yahudi ve Hıristiyan olandan başkası cennete giremeyecek!” dediler; bu onların kuruntusudur. Onlara de ki: “Eğer iddianızda samimi iseniz delilinizi getirin de görelim!”

Hayır, kim tüm varlığı ile Allah’a teslim olmuş ve iyilik yapan bir kimse ise artık onun ödülü Rabbi katındadır. Onlara hiçbir korku yoktur. Onlar asla üzülmeyeceklerdir.

Yahudiler; “Hıristiyanlar bir inanç temelinden yoksundur.” dediler, Hıristiyanlar da “Yahudiler bir inanç temelinden yoksundur.” dediler. Hâlbuki hepsi de aynı kitabı okuyorlardı. Bilmeyenler de aynen onların sözlerini söylüyorlar. Allah ise kıyamet günü ihtilafa düştükleri konular hakkında, aralarında elbette hükmünü verecektir.

Allah’ın mescitlerinde Onun isminin anılmasını engelleyen ve oraların harap olup yıkılması için çalışandan daha zalim kim vardır? Onların, oralara girmemeleri, girseler bile korka korka girmeleri gerekir. Onlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.
Doğu da Allah’ındır batı da, ne tarafa yönelirseniz yönelin Allah’ın yönü orasıdır. Şüphesiz Allah gücüyle her şeyi kuşatan ve ilmiyle her şeyi bilendir.
“Allah çocuk edindi.” dediler. Hâşâ! O bundan münezzehtir. Bilakis, göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Hepsi Ona boyun eğmiştir.
Allah göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyin olmasını istediği zaman ona sadece “Ol!” der, o da oluş sürecine girer.
Allah’ı tam bilmeyenler “Allah bizimle konuşsa veya bize bir ayet gelse ya” dediler. Onlardan öncekiler de tıpkı onların söyledikleri gibi söylemişlerdi. Kalpleri ne kadar da birbirine benzemiş! Oysa biz, iyice inanmak isteyen bir toplum için ayetlerimizi apaçık beyan etmişizdir.
Biz seni hak/Kuran ile müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Zira cehennem halkından sen sorumlu değilsin.

Yahudiler de Hıristiyanlar da, sen onların inanç sistemine uymadıkça, asla senden hoşnut olmayacaklar. De ki; “Allah’ın gösterdiği yol, işte gerçek doğru yol budur. Sana gelen bu bilgiden, sonra eğer onların heva ve arzularına uyacak olursan, Allah’ın dışında seni koruyacak ne bir veli ne de bir yardımcı vardır.”

Kendilerine kitap verdiklerimiz, bu kitabı/Kuran’ı hakkıyla okuyup iletirlerse, işte onlar bu kitaba iman etmiş olurlar. Kim de bu kitaba inanmazsa işte onlar kaybedenlerdir.

Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi, bir zamanlar sizi diğer toplumlara üstün kıldığımı hatırlayın.

Öyle bir günden sakının ki; o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödemeyecek, hiç kimseye şefaat, fayda vermeyecek ve hiç kimsenin başkasının yerine geçmesine izin verilmeyecek ve onlar hiçbir yerden yardım da göremeyecekler.

Rabbi İbrahim’i ağır birtakım kelimelerle imtihanlardan geçirmiş, o da onları tamamen yerine getirince: “Seni insanlara önder/imam yapacağım.” Buyurmuştu. İbrahim de: “Soyumdan gelenleri de” demişti. Allah ise: “Ama benim bu ahdim yanlışta ısrar eden zalimleri kapsamaz.” diye cevap vermişti.
Biz Kâbe’yi insanlar için bir toplanma yeri ve güvenlik merkezi kılmıştık. Öyleyse İbrahim’in makamını namazgâh edinin. İbrahim ve İsmail’e: “Beytimi, tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için temizleyin.” diye emretmiştik.

126. Hani İbrahim: -Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir yap, halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle rızıklandır, demişti. Allah da: -İnanmayanı bile az bir süre geçindirir, sonra onu cehennem azabına atarım ne kötü bir akıbet! Diye buyurmuştu.

İbrahim, İsmail ile birlikte Kâbe’nin temellerini yükseltirken: “Rabbimiz bizden hizmetimizi kabul buyur, şüphesiz sen her duayı işiten ve bilensin.”
Rabbimiz, bizi sana tam teslim olmuş olanlardan eyle ve soyumuzdan da Müslüman ümmet/topluluklar çıkar. Bize ibadet yollarımızı göster ve tövbelerimizi kabul et, zira tövbeleri kabul edip, merhamet eden ancak sensin!
Rabbimiz içlerinden, onlara senin ayetlerini okuyan, kitap ve hikmeti öğreten ve onları (şirkten) arındıran elçi çıkar. Şüphesiz mutlak üstün ve yüce olan ve her hükmü doğru olan ancak sensin.

Aklını yitirmiş beyinsizden başka kim İbrahim’in inanç sisteminden yüz çevirir? Biz bu dünyada onu seçmiştik. Şüphesiz o ahirette de iyilerden olacaktır.

Rabbi ona “Teslim ol!” dediğinde: “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum.” demişti.

İbrahim, bunu oğullarına da vasiyet etti. Yakup da öyle yaptı. “Ey oğullarım, Allah sizin için bu dini seçti. Öyleyse, siz de ancak Müslüman olarak can verin!”

Yoksa siz, Yakub’a ölüm yaklaşıp da oğullarına: “Ey oğullarım, benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” diye sorduğu ve onların da: “Senin ilahına, atalarımız İbrahim, İsmail ve İshak’ın bir tek ilahına kulluk edeceğiz. Biz Müslüman olanlardan olacağız!” dediklerinde, siz onların yanında bu olaya şahit miydiniz?

Hâlbuki onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandığınız da size aittir ve siz onların yaptıklarından asla sorguya çekilmeyeceksiniz.

Ve onlar dediler ki: “Yahudi veya Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız.” Sen de de ki: “Hayır, Hanif olan ve müşriklerden olmayan İbrahim’in inanç sistemine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.”

Ve deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya verilenlere ve nebilerine Rableri katından indirilenlere iman ettik. Bunlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Biz Müslüman olmuş olanlarız.

Eğer Yahudi ve Hıristiyanlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman etselerdi doğru yolu bulmuş olurlardı; yok eğer yüz çevirirlerse onlar ancak ayrılık içindedirler. Zira Allah onlara karşı sana yeter. Zira O, her şeyi hakkıyla işiten ve her şeyi bilendir.

İşte bu tevhid dini İslam Allah’ın dini ve Allah’tan daha güzel kim din önerebilir? Biz onun için yalnızca Allah’a kulluk ederiz!

De ki: “Siz, bizimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Hâlbuki O, bizim de Rabbimiz/Sahibimiz sizin de Rabbinizdir/Sahibinizdir. Bizim yaptıklarımızın sorumluluğu bize, sizin yaptıklarınızın sorumluluğu da size aittir. Biz Allah’a katıksız olarak bağlananlarız.

Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub’un ve torunlarının, Yahudi yahut Hıristiyan olduklarını mı iddia ediyorsunuz? De ki: “Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah’tan gelen bir bilgiyi gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınıza karşı asla duyarsız değildir.”

Onlar bir ümmetti geldi geçti. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandığınız da size aittir ve siz onların yaptıklarından dolayı asla sorumlu tutulmayacaksınız.

İnsanlardan birtakım beyinsizler: “Üzerlerinde bulundukları kıblelerinden onları döndüren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, batı da Allah’a aittir. O dileyip hak eden kimseyi dosdoğru yola iletir.

Elçi size şahit ve model olsun ki, siz de insanlığa şahit ve model olasınız diye, sizi dengeli bir ümmet kıldık. Senin şu anda döndüğün kıbleyi ise sırf elçiye uyanları, ökçesi üzerinde dönenlerden ayırt edelim diye kıble yaptık. Bu, her ne kadar Allah’ın gösterdiği doğru yola uyanlardan başkasına ağır gelse de. Zira Allah sizin daha önceki ibadetlerinizi ve imanınızı zayi edecek değildir. Allah insanlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir.

Yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu elbette görmekteyiz. İşte seni hoşnut olacağın kıbleye çeviriyoruz. Öyleyse yönünü Mescid-i Haram’a doğru çevir! Nerede bulunursanız bulunun sizde yönünüzü o yöne çevirin. Kendilerine kitap verilenler şunu iyi bilirler ki, bu Rablerinden gelen hakkın ta kendisidir. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.

Sen, kitap verilenlere her belgeyi getirsen bile yine de senin kıblene tabi olmazlar; sen de onların kıblesine tabi olacak değilsin. Zaten onlar, birbirlerinin kıblesine de tabi olmazlar. Sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve hevalarına uyarsan o zaman sen de gerçeğe haksızlık edenlerden olursun.

Kendilerine kitap verdiklerimiz bu gerçeği öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Bununla beraber onlardan bir kısmı hakkı bile bile gizlerler.

Hak, Rabbinden gelen Kuran’dır. Öyleyse sakın şüpheye düşenlerden olma!

Herkesin yüzünü çevirdiği bir yön mutlaka vardır. Öyleyse siz birbirinizle hayırlarda yarışın; sizler nerede olursanız olun Allah sizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye gücü yeten ve her şeye bir ölçü koyandır.

Nereden yola çıkarsan çık, mutlaka yönünü Mescid-i Harama doğru çevir. Bu, elbette Rabbinden gelen bir hak/gerçektir. Zira Allah sizin yaptıklarınıza duyarsız değildir.

Nereden yola çıkarsan çık, yönünü Mescid-i Harama doğru çevir. Nerede olursanız olun sizde yönünüzü o yöne döndürün ki, yanlışta ısrar eden zalimlerin dışındaki insanların aleyhinize kullanacakları bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, benden korkun! Böylece ben de size verdiğim nimetimi tamamlayayım. Bu sayede umulur ki, siz de doğru yolu bulursunuz.