Ve o yükün altından asla kalkamayacak. Kıyamet gününde, altında kalacakları yük ne berbat bir yüktür.
O gün sura üflenecek, işte o gün, suçluları gözleri gövermiş olarak bir araya toplarız.
Aralarında kısık seslerle birbirleriyle konuşarak: -Dünyada ancak on gün kadar kaldınız, derler.
Biz, onların neler konuştuklarını çok iyi biliriz. İçlerinden en akıllıları: Hayır olsa olsa bir gün kadar kaldınız, der.
Sana o gün dağların ne olacağını soruyorlar. De ki: -Rabbim onları toz duman edip savuracak.
Yerlerini de dümdüz, edip kuru bir toprak haline getirecektir.
Öyle ki orada ne bir çukur ne de bir tümsek görebilirsin?
O gün insanlar toplanmak üzere çağrıldıklarında hiçbir yöne sapmadan çağırana uyacaklar ve Rahman’ın heybetinden sesler kısılacak, öyle ki fısıltıdan başka bir ses işitemeyeceksin.
O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden/iman ve ikrarından razı olduğu kimseden başkasına şefaat fayda vermeyecek.
Zira Allah, onların yaptıklarını da yapacaklarını da bilir. Fakat onların ilmi bunu kavrayamaz.
Ve o gün yüzler, hayatın kaynağı ve evrenin yöneticisinin huzurunda eğilmiştir. Zulüm yüklenen de gerçekten perişan olmuştur.
Fakat mümin olarak iyi ve güzel işler yapan ise ne haksızlığa uğramaktan korkacak ne de yaptığının karşılığını alamamaktan.
İşte biz bu vahyi böylece Arapça bir Kuran olarak indirdik. Belki korunurlar veya onlara yeni bir öğüt olur diye vereceğimiz cezaları tekrar tekrar ortaya koyduk.
Her şeye gerçek hükümran olan Allah, yücelerden yücedir. Kuran sana vahyolunurken vahiy tamamlanmadan önce herhangi bir konuda hüküm vermek için acele etme! Ve “Rabbim ilmimi artır!” de.
Andolsun ki biz daha önce, Adem’e ahdimizi bildirmiştik. Fakat onu unuttu biz onu emrimize uymada azimli bulmadık.
Hani bir zamanlar meleklere: – Adem için secde edin/emrine amade olun, demiştik de onlar da hemen secde etmişlerdi/emrine girmişlerdi. Fakat İblis ise secde etmedi, ayak diredi.
Biz de ona: Ey Adem! Bu senin ve eşinin düşmanıdır, sakın sizi bahçeden çıkarmasın, aksi halde perişan olursun, dedik.
Oysaki bahçede ne aç kalırsın ne açıkta kalırsın.
Ve orada ne susuzluk çekersin ne de sıcağa maruz kalırsın.
Ne var ki Şeytan Allah’ın yaklaşmayın dediği kötülüğü/günahı işlemeleri için vesvese verdi eğer bunu yaparsanız birer melek/melik veya burada kalıcı olanlardan olursunuz.
Nihayet her ikisi de şeytanın vesvesesine uyarak kötülüğü/günahı işlediler, yaptıklarının farkına varınca da yanlışlarını örtmeye başladılar.
Adem Tövbe etti. Rabbi onu seçti ve onu doğru yola iletti.
Ve her ikisine de: – Hepiniz, birbirinize düşman olarak inin oradan. Benim katımdan size bir doğru yol gösterici geldiğinde kim benim doğru yol kılavuzuma uyarsa o asla yolunu şaşırmayacak ve asla bedbaht olmayacak.
Ama kim de benim uyarı dolu zikrimden/Kuran’dan yüz çevirirse, kesinlikle ona sıkıntılı bir hayat vardır ve biz onu kıyamet gününde mahşere kör olarak getiririz.
O der ki: – Rabbim niçin beni mahşere kör olarak getirdin? Oysa ben dünyada iken gören birisi idim
Allah: – Evet, bu iş böyle, zira bizim ayetlerimiz sana geldiğinde sen onları umursamamış/hafife almıştın. İşte bugün de sen kale alınmayacaksın ve umursanmayacaksın. Der.
Biz, haddi aşan ve Rablerinin ayetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Hele ahiret azabı daha şiddetli olacaktır.
Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önce yaşamış nice nesilleri helak etmiş olmamız onların akıllarını başlarına getirmedi mi? Elbette bunda aklıselim sahipleri için alınacak nice ibretler vardır.
Eğer Rabbinden daha önce konulmuş bir yasa ve belirlenmiş bir süre olmasaydı onların işi çoktan bitirilirdi.
Sen onların söylediklerine sabret, güneşin doğuşundan ve batışından önce (namazla) Rabbini överek onun yüceliğini dillendir, gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün iki ucunda da O’nun yüceliğini dillendir ki Rabbinin hoşnutluğuna eresin.
Onlardan bir kısmına sırf sınamak için verdiğimiz dünya hayatının aldatıcı görkemine gıpta etme zira Rabbinin sana verdiği nimetler daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
Ailene namaz kılmayı emret. Sen de onun üzerinde kararlı ol! Zira biz senden rızık istemiyoruz çünkü seni biz rızıklandırıyoruz. Mutlu son sakınan ve korunanlarındır.
Bir de kalkıp bize “Rabbinden bir ayet/belge getirmeli değil miydi?” diyorlar. Hâlbuki öncekilere dair Kuran’dan açık ayetler/belgeler onlara gelmedi mi?
Eğer biz onları, kitap göndermeden önce helak etmiş olsaydık kesinlikle şunu derlerdi: -Rabbimiz! Biz böyle rezil rüsva olmadan önce bize bir elçi gönderseydin de senin ayetlerine uysaydık olmaz mıydı diyeceklerdi.
De ki: -Herkes hak ettiği akıbeti beklemektedir, öyleyse siz de bekleyin. Yakın bir gelecekte kimlerin doğru yolun yolcusu olduğu ve umduklarına kavuşanların da kimler olduğunu öğreneceksiniz.