Hud 51    
Ey halkım, bu göreve karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi takdir etmek yalnızca beni yoktan yaratana düşer, bunu da mı düşünemiyorsunuz?
Hud 52    
Ey halkım, günahlarınız için Rabbinizden af dileyin, sonra da iyiliklerle ve tövbe ile O’na yönelin ki üzerinize gökten bol bol rahmet yağdırsın ve gücünüze güç katsın, Ondan yüz çevirip de suçlu duruma düşmeyin.
Hud 53    
– Ey Hud, sen bize apaçık bir belge/mucize getirmedin, sırf sen söyledin diye ilahlarımızı bırakacak değiliz ayrıca biz senin söylediklerine de hiç inanmıyoruz, dediler.
Hud 54    
(54-55) - Bizim sana, “İlahlarımızdan biri seni fena çarpmış” demekten başka söyleyecek bir sözümüz yok, dediler. Hud: – Bakın Allah şahidim olsun, siz de şahit olun ki, ben sizin Allah’tan başka ilahlık yakıştırıp şirk koştuğunuz o ortaklardan tamamen uzağım, haydi hepiniz birden bana istediğiniz tuzağı kurun sonra da bana göz açtırmayın, dedi.
Hud 55    
(54-55) - Bizim sana, “İlahlarımızdan biri seni fena çarpmış” demekten başka söyleyecek bir sözümüz yok, dediler. Hud: – Bakın Allah şahidim olsun, siz de şahit olun ki, ben sizin Allah’tan başka ilahlık yakıştırıp şirk koştuğunuz o ortaklardan tamamen uzağım, haydi hepiniz birden bana istediğiniz tuzağı kurun sonra da bana göz açtırmayın, dedi.
Hud 56    
Çünkü ben, sadece benim de sizin de Rabbiniz/sahibiniz olan Allah’a güvenip dayanmışım, Zira hiçbir canlı yoktur ki O’nun yönetimi altında bulunmasın. Şüphesiz ki Rabbimin yolu dosdoğru yolun ta kendisidir.
Hud 57    
Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ben, size ulaştırmakla görevli olduğum mesajları tebliğ ettim Rabbim, dilerse sizin yerinize başka bir toplum getirir ve O’na hiç bir şekilde zarar vermiş olamazsınız. Kuşkusuz benim Rabbim, her şeyi koruyup kollayandır, dedi.
Hud 58    
Ve cezalandırma emrimiz gelince Hud’u ve onunla beraber iman edenleri katımızdan rahmet ve şefkatle kurtardık. Evet, onları berbat bir azaptan kurtardık.
Hud 59    
İşte bu Ad toplumu Rablerinin mesajlarına bile bile inanmadılar ve Allah’ın elçilerine karşı geldiler ve onlar inatçı zorba kişilerin emirlerine uydular.
Hud 60    
Bu yüzden dünyada lanete uğradılar, kıyamet günü de lanete uğrayacaklar. İyi bilin ki Ad toplumu da, Rablerinin mesajlarına inanmadılar. Dikkat edin, Hud’un kavmi Ad, tarih sahnesinden silindi gitti.
Hud 61    
Semûd toplumuna da soydaşları Salih’i gönderdik O da: – Ey halkım, yalnızca Allah’a kulluk ediniz. Zira sizin, O’ndan başka kulluk edeceğiniz bir ilahınız yoktur. Sizi topraktan meydana getiren ve sizin güzel bir ömür sürmenizi ve orayı imar etme imkânı bahşeden O’dur. O halde O’ndan af dileyin. Sonra da tövbe ile bilincinizi yenileyerek O’na yönelin. Kuşkusuz benim Rabbim (kendine yönelene) çok yakındır ve (duaları) kabul edendir, dedi.
Hud 62    
Onlar da: Ey Salih, bundan önce aramızda sen gelecek vaat eden biriydin. Şimdi sen bizi atalarımızın taptıklarına kulluktan alıkoymaya mı çalışıyorsun? Tereddüt eder bir halde; “Doğrusu biz, davet ettiğin şeyler hakkında şüphe içindeyiz” dediler. 2/170
Hud 63    
Ey kavmim dedi Salih, hiç düşündünüz mü ya ben Rabbimden bir belgeye/vahye dayanıyorsam ve O, bana katından bir rahmet/elçilik vermiş ise bu durumda ben Allah’a isyan edersem, bana Allah’tan gelecek cezaya karşı kim yardım edebilir? (Eğer size uyarsam) bu takdirde siz benim yıkımımı artırmaktan başka bir şey yapmamış olursunuz.
Hud 64    
– Ey halkım, İşte bu Allah’ın devesi size açık bir delildir. Onu bırakın, Allah’ın arzında otlasın. Sakın ona bir kötülük yapmayın, sonra sizi ani bir azap yakalar.
Hud 65    
Deveyi hunharca kestiler bunun üzerine Salih “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın bakalım, zira sizi uyardığım azap yalanlanamayacak bir vaattir.” dedi.
Hud 66    
Cezalandırma emrimiz gelince Salih’i ve onunla beraber iman edenleri katımızdan bir rahmet ile kurtardık dolayısıyla o gün yaşayacakları utançtan kurtardık. Kuşkusuz senin Rabbin var ya O sınırsız bir güç sahibidir ve üstün olandır.
Hud 67    
Ve o zalimleri korkunç bir çığlık yakalayıverdi, dizüstü çökmüş bir halde evlerinde cansız donakaldılar.
Hud 68    
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. İyi bilin ki, Rablerine nankörlük edenler bu Semud halkı idi. Ve iyi bilin ki Semud tarihten silindi gitti.
Hud 69    
Andolsun ki elçilerimiz, İbrahim’e bilge bir oğlan çocuğu müjdesi ile gelmişler ve “Selam!” demişlerdi. İbrahim de: – Selam! Diye mukabele etmiş, çok geçmeden önlerine kızarmış bir dana kebabı getirmiş idi.
Hud 70    
Fakat ona ellerini uzatmadıklarını görünce onlardan işkillendi ve içine bir korku düştü. - Korkma, dediler, biz, aslında Lut kavmine gönderildik.
Hud 71    
Bu arada ayakta durmakta olan hanımı güldü, biz de ona İshak’ı müjdeledik, İshak’ın ardından da Yakub’u müjdeledik.
Hud 72    
– Ardından şaşkınlık içerisinde “Vay başıma gelene, ben bu ihtiyar halimle çocuk mu doğuracağım? Üstelik kocam da iyice ihtiyarlamışken, bu gerçekten şaşılacak bir şey” dedi.
Hud 73    
Melekler: - Sen Allah’ın takdirine mi şaşırıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun ey hane halkı, şüphesiz ki odur her türlü övgüye layık olan ve sonsuz cömert olan, dediler.
Hud 74    
Nihayet İbrahim’in korkusu geçip, meleklerin müjdesini de alınca Lut halkı için bizimle tartışmaya başladı.
Hud 75    
Çünkü İbrahim, insanlara karşı çok yumuşak ve yufka yürekli idi ve kendini Allah’a adamış biriydi.
Hud 76    
Melekler: - Ey İbrahim, bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin cezalandırma talimatı gelmiştir, onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelmiştir, dediler.
Hud 77    
Elçilerimiz, Lut’a gelince onları kavmine karşı koruyamayacağını düşünerek derin bir endişeye kapıldı ve yüreği daraldı. Ve "Bu gün çok çetin bir gün olacak" dedi.
Hud 78    
Daha önce de bu çirkin işleri yapmaya alışmış olan halk, koşarak ona geldiler. Ve Lût onlara: – Ey kavmim, Allah’tan korkun da, misafirlerime karşı beni rezil etmeyin İşte kızlarım(ız) onlar sizin için temiz olandır. İçinizde hiç mi aklı başında bir adam yok? Dedi.
Hud 79    
Onlar: - Sen de iyi biliyorsun ki senin kızlarında bizim gözümüz yok. Aslında sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun, dediler.
Hud 80    
Lut: Ah keşke size karşı koyabilecek bir gücüm ya da sağlam bir kaleye sığınabilme imkânım olsa, dedi.
Hud 81    
Melekler: - Ey Lût, biz, Rabbinin elçileriyiz. Onlar, sana asla ilişemeyecekler sen gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yola koyul ve sizden hiç kimse ardına bakmasın, eşin hariç, zira o azgın toplumun başına gelecek bela onun da başına gelecektir. Onların azapla randevuları bu sabahtır. Zaten sabah da çok yakın değil mi? dediler.
Hud 82    
(82-83) Azap hükmümüz gelince o memleketin altını üstüne getirdik. Üzerlerine Rabbin tarafından hedefi belirlenmiş işaretli, püskürtü halinde sert taşlar yağdırdık. Bu taşların zalimleri de helak etmesi pek de uzak değildir.
Hud 83    
(82-83) Azap hükmümüz gelince o memleketin altını üstüne getirdik. Üzerlerine Rabbin tarafından hedefi belirlenmiş işaretli, püskürtü halinde sert taşlar yağdırdık. Bu taşların zalimleri de helak etmesi pek de uzak değildir.
Hud 84    
Medyen halkına da soydaşları Şuayb’i gönderdik. – Ey halkım, dedi, yalnızca Allah’a kulluk edin. Çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçü ve tartıda sakın hile yapmayın. Şu anda ben sizi her ne kadar bolluk ve refah içinde görüyorsam da ben yine de sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.
Hud 85    
Ey Halkım, işte bunun için ölçü ve tartıyı hakkıyla yapın. İnsanların mallarını çalıp çırpmayın, böyle yaparak da memlekette bozgunculuk çıkarmayın.
Hud 86    
Eğer mümin olursanız Allah’ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin koruyucunuz değilim.
Hud 87    
Onlar da: – Ey Şuayb, dediler, atalarımızın kulluk ettiğini terk etmemizi ya da mallarımız üzerinde istediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin salâtın mı/ibadetin mi emrediyor? Hâlbuki sen akıllı uslu bir adamsın!
Hud 88    
Şuayb: – Ey halkım, düşünsenize, ya ben, Rabbimden gelen kesin bir delile/vahye dayanıyorsam ve beni katından güzel bir rızıkla/elçilikle rızıklandırmışsa? Oysa ben size yasakladığım konularda size muhalefet etmek istemiyorum/kendim bunları yaparak menfaat sağlamak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince düzeltmek istiyorum ama bunu başarabilmem de yalnızca Allah’ın yardımıyla mümkündür. Zira ben sadece O’na dayanmış ve sadece O’na yönelmişim.
Hud 89    
– Ey halkım, bana düşmanlığınız sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin ya da Salih’in kavminin başına gelen felaketlere yol açacak günahlar işlemeye sürüklemesin. Lut kavmi de size hiç de uzak değil.
Hud 90    
Öyleyse haydi Rabbinizden bağışlanma dileyip tövbe ile O’na yönelin! Kuşkusuz ki benim Rabbim çok merhamet edendir ve yanlıştan dönenleri çok sevendir.
Hud 91    
– Ey Şuayb, dediler. Biz, senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve üstelik senin aramızda ne kadar güçsüz biri olduğunu da görüyoruz. Eğer kabilenin hatırı olmasaydı seni taşlayarak öldürürdük. Zaten senin bize hiçbir üstünlüğün de yok.
Hud 92    
Şuayb: Ey halkım, benim kabilemin hatırı sizin nazarınızda Allah’ın hatırından daha mı üstün ki Allah’ı hiç hesaba katmıyorsunuz? Elbette Rabbim sizin yaptıklarınızı kuşatacaktır, dedi.
Hud 93    
Ey halkım, siz kendinize yakışanı yapın ben de (bana yakışanı) yapacağım. Zamanı geldiğinde rezil edici azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu öğreneceksiniz. Bekleyip görün bakalım ben de sizinle beraber bekliyorum, dedi.
Hud 94    
Nihayet cezalandırma emrimiz gelince, Şuayb’i ve onunla beraber iman edenleri katımızdan bir rahmetle kurtardık. O zalimleri ise korkunç bir ses yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü cansız olarak yığılıp kaldılar.
Hud 95    
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Evet! Medyen tarih sahnesinden tıpkı Semud’un silindiği gibi silindi gitti.
Hud 96    
(96-97) Vaktiyle biz Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir ayet/mucize desteğimiz ile Firavun ve onun yönetici seçkinlerine göndermiştik. Ama onlar, tuttular da Firavun’un emrine uydular; oysa Firavun’un yönetim sistemi hiç de akıllıca değildi.
Hud 97    
(96-97) Vaktiyle biz Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir ayet/mucize desteğimiz ile Firavun ve onun yönetici seçkinlerine göndermiştik. Ama onlar, tuttular da Firavun’un emrine uydular; oysa Firavun’un yönetim sistemi hiç de akıllıca değildi.
Hud 98    
Firavun, kıyamet günü halkının önüne düşecek ve peşinden gidenleri ateşe sürükleyecek. Ne berbat o sürüldükleri yer!
Hud 99    
Burada lanete uğradılar kıyamet günü de uğrayacaklar. Ne berbat bir paydır paylarına düşen.
Hud 100    
Sana bu kıssasını anlattıklarımız helak olmuş o memleketlerin acı hikâyelerinden bazılarıdır, hala onlardan (kalıntıları) ayakta duran da vardır, biçilmiş ekin gibi yerinde yeller esen de/kökü kazınmış olan da vardır.