Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :
Musa ile kırk gece için sözleşmiştik sonra buzağıyı ilah edinerek kendinize zulmetmiştiniz.
Bundan sonra da belki şükredersiniz diye sizi affetmiştik.
Doğru yola gelesiniz diye Musa’ya kitabı ve Furkan’ı (doğru ile yanlışı ayıranı) vermiştik.
Hani Musa kavmine demişti ki “Ey halkım! Siz buzağıyı ilah edinerek kendinize yazık ettiniz. Hemen yaratıcınıza tövbe edip, benliğinizdeki kötülükleri öldürün. Böyle yapmanız, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır, böylece o sizin tövbenizi kabul eder, zira o tövbeleri çokça kabul eden ve merhamet edendir.”
“Ey Musa, Allah’ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız.” demiştiniz de göz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı.
Belki şükredersiniz diye ölümünüzden sonra sizi tekrar diriltmiştik.
Sizi bulutlarla gölgelendirmiş, Menn ve Selva (kudret helvası ve bıldırcın) indirmiştik. “Size rızık olarak verdiğimiz temiz ve güzel şeylerden yiyin.” Oysa onlar bize zulmetmiyor ancak kendi kendilerine zulmedip yazık ediyorlardı.
Hani demiştik ki "Şu kasabaya girin, dilediğiniz yerden istediğinizi bol bol yiyin. Kapısından alçak gönüllü olarak girin ve "Bağışla" deyin ki bizde sizin hatalarınızı bağışlayalım. Güzel davrananların mükâfatını da artırırız."
Fakat zulmederek yanlış yapanlar kendilerine söylenmiş olan sözü başka bir sözle değiştirdiler. Bizde bizim sözümüzü değiştirenlerin üzerine, günaha dalıp yoldan çıktıkları için gökten bela yağdırmıştık.
Musa halkı için su aradığında “Asan ile şu taşa vur.” dedik. Ondan on iki pınar fışkırdı ve her gurup su içeceği pınarı öğrenmişti. Allah’ın rızkından yiyin, için; fakat yeryüzünde bozguncular olarak, taşkınlık yapmayın!
Sizin de “Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe sabredemeyiz. Bizim için Rabbine dua et de, bize yerde biten sebze, salatalık, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın.” dediğiniz zaman, Musa; “Hayırlı olan özgürlüğü, daha aşağı olan soğan, sarımsaklarla değiştirmek mi istiyorsunuz? Şehre inin, orada istediğiniz var.” demişti ve onlara alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah’ın gazabına uğradılar. Bu, onların Allah’ın ayetlerine inanmamaları ve Nebilerini haksız yere öldürmelerinden dolayı idi. Bu, isyan etmelerinden ve sınırı aşmalarından dolayı idi.
Şüphesiz inananlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabilerden kim Allah'a ve ahiret gününe inanır, doğru ve güzel davranırsa; onların ödülleri Rableri katındadır. Onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
Sizden sapa sağlam misak/söz almış. Dağı da üzerinize kaldırmış “Allah'a karşı gelmekten sakınabilmeniz için size verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onun içindekileri aklınızda tutun.” demiştik.
Bundan sonra yine yüz çevirmiştiniz. Eğer Allah'ın size olan lütfu/ikramı ve merhameti olmasaydı, elbette kaybedenlerden olurdunuz.
İçinizden cumartesi gününde yasağı çiğneyenleri de elbette biliyorsunuz. İşte biz onlara; “Horlanmış ve aşağılanmış bir şekilde maymunlaşın/zillet ve esaret içinde yaşayın.” dedik.
Böylece onların uğradığı bu cezayı hem önlerinde bulunanlar için, hem de kendilerinden sonra gelecekler için bir ibret ve sorumlu davrananlar için de bir öğüt vesilesi yaptık.
Hani Musa kavmine "Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor." demişti. Onlar "Bizimle alay mı ediyorsun?" demişlerdi. Musa da "Ben cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım." demişti.
“Rabbine bizim için dua et de bize onun nasıl bir şey olduğunu açıklasın.”
dediler. Musa; “Allah, onun ne pek yaşlı ne de pek körpe olduğunu söylüyor.
Artık size emredilen şeyi yapın” dedi.
“Bizim için Rabbine dua et de, onun ne renk olduğunu bize iyice açıklasın.”
dediler. Musa; “Allah, onun bakanların içini açan, parlak sarı bir sığır olduğunu
söylüyor.”
Onlar; “Rabbine dua et, bize açıkça bildirsin. Çünkü bizce sığırlar birbirine benzer. Allah dilerse elbette doğru yolda oluruz.” dediler.
Musa; “Allah, onun yeri sürüp ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir sığır olduğunu söylüyor.” dedi. “şimdi gerçeği bildirdin.” deyip sığırı kestiler; az kalsın bunu yapmayacaklardı.
Hani siz bir kimseyi öldürmüş ve suçu da birbirinize atmıştınız. Oysa Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı.
“Onun bir parçasıyla vurun/cinayeti çözme yöntemini kullanın!" dedik. İşte Allah ölüleri de böyle diriltir. Ve aklınızı kullanasınız diye size ayetlerini gösterir.
Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı. Taş gibi hatta daha da katı oldu. Nitekim nice taşlar vardır ki, içlerinden ırmaklar kaynar. Yine nice taşlar vardır ki yarılır da ondan sular fışkırır. Ve yine nice taşlar vardır ki Allah korkusundan yuvarlanırlar. Allah yaptıklarınıza karşı duyarsız değildir.
Onların size inanmalarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan bir gurup vardır ki Allah’ın kelamını işitirler de düşünüp akıl erdirdikten sonra, bile bile onu tahrif ederler.
İnananlarla karşılaştıkları zaman "İnandık." derler, birbirlerinin yanlarına vardıklarında; "Rabbinizin yanında size karşı delil getirsinler diye mi Allah'ın size açıkladığını onlara anlatıp duruyorsunuz? Bunu dahi düşünmüyor musunuz?" derlerdi.
Oysa onlar, gizlediklerini de açıkladıklarını da Allah’ın bildiğini bilmiyorlar mı?
Onların bir kısmı ümmidir, Kitabı bilmezler bildikleri sadece birtakım kuruntulardır. Onlar sadece zannı bilgiye tabi olurlar.
Yazıklar olsun kendi elleriyle kitap yazıp sonra onunla az bir kazanç edebilmek için “Bu Allah katındandır.” diyenlere! Yazıklar olsun onların elleriyle yazdıklarına, yazıklar olsun onların kazandıklarına!
Ve birde kalkıp “Ateş bize sayılı birkaç gün dışında dokunmaz.” derler. Sor onlara “Allah katından bu konuda bir ahit/söz mü aldınız? Eğer, öyle ise Allah ahdinden/sözünden dönmez; yoksa Allah hakkında bilmediğiniz bir şey mi uyduruyorsunuz?”
Evet gerçek şu ki; günah işleyip sonra günahı kendisini çepeçevre kuşatmış olanlar, işte onlar cehennem halkıdır. Onlar orada kalıcıdırlar.
İman edip, imanının gereği olan doğruları yapanlara gelince; işte bunlar cennet halkıdır. Bunlar da orada kalıcıdırlar.
İsrailoğullarından; “Allah‟tan başkasına kulluk etmeyin. Anaya, babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edin. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın; zekâtı verin!” diye misak/söz almıştık. Sonra siz pek azınız dışında sözünüzden döndünüz ve hala da dönmeye devam ediyorsunuz.
Sizden, "Kendi kanınızı akıtmayın, birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayın." diye misak/söz almıştık; sonra siz de söz vermiştiniz ve siz de buna hâlâ şahitlik ediyorsunuz.
Buna rağmen, sizlersiniz birbirinizi öldüren, aranızdan bir gurubu yurtlarından süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşen, üstelik -onları çıkarmak size haramken- esir olarak geldiklerinde fidyelerini veren yine sizlersiniz. Yoksa siz, kitabın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmına inanmıyorsunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanın cezası dünya hayatında rezil olmak ve kıyamet gününde azabın en şiddetlisine uğratılmaktan başka nedir? Allah sizin yaptıklarınıza karşı asla duyarsız değildir.
İşte onlar, ahirete karşı, dünya hayatını satın alan kimselerdir. Onlardan azap hiç hafifletilmeyecek. Ve onlar, hiçbir yardım da göremeyecekler.
Andolsun Musa‟ya kitap verdik. Ondan sonra da birbiri ardınca elçiler
gönderdik. Meryem oğlu İsa‟ya da belgeler verdik ve onu kutsal ruhla
destekledik. Size ne zaman bir elçi, hoşunuza gitmeyen bir şeyle gelse, büyüklük
taslayarak bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.
Bir de kalkıp “Kalplerimiz kapalıdır” dediler. Hayır, gerçeği örtbas etmelerinden dolayı Allah'ın lânetine uğradılar. Onların çok azı hariç inanmazlar.
Allah katından, onlara, yanlarında bulunanı tasdik eden bir kitap geldiğinde; oysa daha önce kâfirlere karşı zafer kazanmayı bekliyorlardı. Fakat o tanıdıkları mesaj gelince buna inanmadılar. Böylece Allah’ın laneti bu kâfirlerin üzerine olsun.
Allah‟ın kullarından dilediğine, kitap indirmesini çekemeyip, Allah‟ın indirdiğini inkâr ederek, kendilerini ne kötü bir şey karşılığında sattılar öyle! Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. Gerçeği örtbas eden bu kâfirlere onur kırıcı bir azap vardır.
Onlara; “Allah‟ın indirdiğine inanın!” denildiğinde, “Biz, bize indirilene inanırız.” deyip ondan sonra gelen Kuran‟a inanmadılar. Hâlbuki bu, ellerinde bulunanı tasdik eden hak bir kitaptır. Onlara de ki; “Gerçekten size indirilene inanıyor idiyseniz daha önce Allah‟ın nebilerini niçin öldürüyordunuz?”
Gerçekte Musa size apaçık delillerle gelmişti de sonra Onun ardından buzağıyı ilah edinmiştiniz. İşte siz, böylece kendinize yazık ettiniz.
Bir vakit de sizin liderinizi ( tur) dağına davet ederek misak/söz almış; "Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve vahye kulak verin.” demiştik. Siz de "İşittik ama isyan ediyor inanmıyoruz.” demiştiniz ve bu inkârınızdan dolayı buzağı dünyalık sevgisi kalplerinize yerleşmişti. De ki: "Gerçek karşısındaki inancınız size ne kötü şey emrediyor öyle.”
De ki: "Eğer gerçekten, Allah katında ahiret yurdu insanlardan yalnızca size ait ise ve bu iddianızda samimi iseniz haydi ölümü temenni ediniz de görelim!”
Ama hayır, elleriyle işlediklerinden dolayı ölümü hiçbir zaman temenni
etmezler. Elbette Allah, bu yanlışta ısrar eden zalimleri en iyi bilendir.
Sen onları insanların yaşamaya en düşkünleri olarak bulursun, hatta müşriklerden bile fazla! İçlerinden kimileri bin yıl yaşamak ister; oysa bu bile onları azaptan kurtaracak değildir. Zira Allah, onların yaptıklarını görmektedir .
De ki: "Kim Cibril (Cebrail)'e düşman ise bilsin ki Allah'ın izniyle, daha önceki kitapları doğrulayan müminler için bir rehber ve müjde olan Kuran'ı senin kalbine o indirmiştir.”
Kim Allah'a, meleklerine, Allah'ın mesajlarını tebliğ eden elçilerine, Cibril (Cebrail)'e ve Mikail'e düşman olursa, iyi bilsin ki Allah da böylesi kâfirlerin düşmanıdır.
Andolsun biz, sana apaçık ayetler indirdik. Bunları yoldan çıkan fasıklardan başkası inkâr etmez.
Onlar ne zaman Allah ile bir ahit yapmışlarsa, içlerinden bir grup bu ahdi/sözü bozup atmadı mı? Zaten onların çoğu kendi değerlerine bile inanmıyorlar.
Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :