Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları bu Kuran ile uyar ki, Onların orada herhangi bir veli/koruyucu ve şefaatçilerinin olmadığını anlasınlar. Belki sakınıp korunurlar. .
O’nun hoşnutluğunu arzulayarak, sabah akşam Rablerine yalvaranları huzurundan kovma! Zira ne onların hesabı sana düşer ne de senin hesabın onlara düşer. Bu takdirde onları kovarsan onlara haksızlık eden zalimlerden olursun.
Bu şekilde biz insanları birbirleriyle sınıyoruz ki; “Allah, aramızdan bula bula iyilik yapmak için bunları mı buldu?” desinler. Peki, Allah, şükredenleri en iyi bilen değil midir?
Ayetlerimize yürekten inanıp güvenenler sana geldiklerinde, onlara de ki: “Selamün Aleyküm size müjdeler olsun Rabbiniz zatına rahmeti ilke edindi. Artık kim bilmeden bir kötülük işler ve hemen ardından tövbe eder/yanlıştan döner ve kendini düzeltirse, şüphesiz O, eşsiz bir bağışlayıcı ve bitimsiz bir merhametin sahibidir.”
Böylece ayetlerimizi açık ve anlaşılır kılıyoruz ki günaha batmış olanların yolunun yanlışlığı açıkça belli olsun.
De ki: “Allah ile aranıza koyup dua ile yalvarıp yakardıklarınıza kulluk etmem bana yasaklandı” ve yine de ki; “Sizin uyduruk arzu ve heveslerinize de uyamam, bu takdirde sapıtmış olurum da doğruyu bulanlardan da olamam.”
Ve yine de ki: “Ben, Rabbimden gelen apaçık belgeye Kuran’a dayanmaktayım. Ve siz de bunu yalanlamış durumdasınız. Sizin acele gelmesini istediğiniz azap benim elimde değil, hüküm yalnızca Allah’a aittir. Gerçek hükmü O verir, zira O hak ile batılın arasını ayıranların en iyisidir.”
De ki: “Şayet sizin çabucak gelmesini istediğiniz azap benim elimde olsaydı, sizinle benim aramda iş bitirilmiş olurdu ama Allah, azabı hak eden zalimlerin kimler olduğunu en iyi bilendir.”
Çünkü gaybın/bilinmezlerin anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları, kendisinden başka kimse bilemez. O, karada ve denizde olup biten her şeyi bilir. Düşen bir yaprak bile onun bilgisi dâhilindedir, yerin derinliklerinde kalmış bir tohum yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitapta/yasada mevcuttur.
O’dur geceleyin sizi vefat ettiren/sizdeki bilinci alan ve gündüzünde neler yapıp ettiğinizi bilen. Sonra belirlenen süreye kadar yaşamanız için sizi her sabah yeniden dirilten/bilincinizi size iade eden. Sonunda dönüşünüz O’nadır, ardından O da size yaptıklarınızı bir bir haber verecek.
O’dur kulları üzerinde mutlak otorite olan. O size, sizi gözetecek yaptıklarınızı kaydeden (melekler) gönderir. Nihayet sizden birine ölüm geldiği zaman, elçilerimiz görevlerini eksiksiz yerine getirirler ve onu vefat ettirirler.
Sonra da gerçek mevlâları olan Allah’a döndürülürler. Dikkat edin, hüküm yalnızca O’na aittir. O, hesap görenlerin en hızlısıdır.
De ki: “Eğer bizi kurtarırsan, kesinlikle şükredenlerden olacağız” diye içten bir yakarışla dua ettiğinizde, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kurtaran kimdir?
De ki: “Sizi ondan ve diğer bütün sıkıntılardan kurtaracak olan Allah’tır. Buna rağmen siz hala Allah’a şirk koşuyorsunuz.”
De ki: “Size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye ya da sizi gruplara ayırarak birbirinize düşürmeye kadir olan O’dur. İyice kavrasınlar diye ayetleri nasıl açık ve anlaşılır kıldığımıza bir bak!”
O hakkın kendisi olmasına rağmen, senin toplumun Kuran karşısında yalana sarıldılar. De ki: “Ben sizin vekiliniz/savunucunuz değilim.”
Her haberin gerçekleşeceği bir an vardır. İlerde anlayacaksınız.
Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşanları gördüğün zaman, başka bir hadise/söze geçmedikleri sürece onların yanlarında oturma! Olur da şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık Allah’ın ayetlerini hafife alıp alay eden zalimlerle bir arada bulunma!
Gerçi sorumlu davrananlara, onların hesabından hiçbir sorumluluk yoktur. Fakat onlara da bir hatırlatma vardır, belki sakınıp korunurlar.
Dünya hayatının aldattığı, (1) böylece dinlerini oyun ve eğlence haline getirenleri kendi haline bırak (2) ve onlara Kuran’la şu gerçeği hatırlat: (3) “Her insan, kazandıkları ile rehin alınacak (4). Onun için Allah ile aralarına koyacakları herhangi bir veli/koruyucu ve şefaatçi olmayacak, (5) verilebilecek her fidyeyi verse bile ondan asla alınmayacak (6). İşte bunlar işledikleri yüzünden helake sürüklenmiş olacaklar, onlar ayetlerime inanmadıkları için içlerini yakıp kavuran bir su ve acıklı bir azap vardır.” (7)
De ki: "Allah, bize doğru yolu gösterdikten sonra, (1) Allah’tan başka bize yararı da zararı da dokunmayanlara mı yalvaralım (2). Tıpkı yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşırken, bize gel diyerek doğru yola davet eden arkadaşlarını bırakıp; (3) şeytanın ayartmalarına kanarak, uçuruma yuvarlanan kimse gibi mi olalım?" (4). De ki: “Tek doğru yol Allah’ın gösterdiği yoldur, biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.” (5)
Ve namazı hakkını vererek kılın ve O’na karşı sorumlu davranın. Zira huzurunda toplanacağınız O’dur.
Zira gökleri ve yeri gerçek bir amaç için yaratan O’dur (1) ve O, ol dediği an oluş sürecine girer. O’nun sözü/buyruğu mutlaka gerçekleşir, (2) sura üflendiği o günde de hükümranlık sadece O’nundur (3). O, idrak kapsamına giren ve girmeyen her şeyi bilendir. Çünkü her şeyi yerli yerince yapan ve her şeyden haberdar olan O’dur (4).
Hani İbrahim, babası Azer’e şöyle demişti: “Sen putları ilah olarak mı kabul ediyorsun? Ben, seni ve toplumunu apaçık bir sapkınlık içinde görüyorum.”
İşte böylece biz, İbrahim’e imanı pekişip sağlamlaşsın diye göklerin ve yerin hükümranlık sistemini gösterdik/muhteşem nizamı kavramasını öğrettik.
Gecenin karanlığı üzerine bastırınca bir yıldız görmüş ve: “İşte benim Rabbim budur.” demişti. Fakat yıldız batınca: “Ben, batanları sevmem.” dedi.
Başka bir zaman Ay’ı doğarken görünce: “İşte budur benim Rabbim!” demişti. Fakat o da batınca: “Eğer Rabbim bana doğru yolu göstermezse, ben kesinlikle sapıtmış şu toplumdan biri olurdum.” dedi.
Sonra İbrahim doğmakta olan güneşi görünce: “İşte budur benim Rabbim, zira bu daha büyük ve daha parlak.” demiş, o da batınca: “Ey kavmim, ben sizin şirk/ortak koştuklarınızdan uzağım.”
“İşte şimdi ben bütün varlığımla, şirkten arınmış/Hanif olarak gökleri ve yeri eşsiz bir biçimde yaratan Allah’a yöneldim ve ben Allah’a ortak koşan müşriklerden değilim.” dedi.
Ve toplumu onunla tartışmaya girdi. İbrahim dedi ki: “O beni doğru yola iletmişken siz, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden hiç korkmuyorum. Rabbimin dilemesi dışında hiçbir şey gerçekleşmez. Zira Rabbim, sınırsız ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp aklınızı başınıza almayacak mısınız?”
“Hem siz, Allah’ın hakkında hiçbir bilgi ve belge indirmediği şeyleri, O’na şirk/ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden niye korkayım ki? Eğer biliyorsanız söyleyin, bu iki taraftan hangisi korkudan emin olmaya daha layıktır?”
İman edenler ve imanlarına zulüm/şirk bulaştırmayanlar, işte korkudan emin olmak bunların hakkıdır. Ve doğru yolda olanlar da bunlardır.
İşte bu, toplumuna karşı kullanması için İbrahim’e verdiğimiz ispat sistemimizdir. Zira biz seçtiğimiz kimseyi yüksek derecelere yüceltiriz. Şüphesiz ki Rabbin her şeyi yerli yerince yapandır ve her şeyi bilendir.
Biz İbrahim’e, İshak ve Yakub’u bahşettik ve onların her birine doğru yolu göstermiştik. Nitekim biz önce de Nuh’u ve onun soyundan gelen Davud, Süleyman, Eyyüb, Yusuf, Musa ve Harun’u da doğru yolu göstermiştik. İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz.
Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas, hepsi de iyi ve erdemli kişilerdendi.
İsmail, el-Yeseâ, Yunus ve Lut’u hepsini de bulundukları toplumlara üstün kıldık.
Onların atalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını seçmiştik ve doğru yola erdirmiştik.
İşte bu, Allah’ın rehberliğidir ki kullarından hak eden kimseyi bununla doğru yola ulaştırır. Eğer onlar, Allah’a şirk koşmuş olsalardı, yapmış oldukları her şey kesinlikle boşa giderdi.
İşte bunlar kendilerine kitap, hikmet ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şunlar bu vahye inanmazlarsa, biz de bunu inanacak başka bir topluma bu emaneti veririz.
İşte bütün bu kimseler, Allah’ın rehberlik ettiği kişilerdir. Öyleyse sen de onların yolunu izle ve de ki “Ben bu tebliğ için sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Zira bu Kuran, bütün toplumlara sadece bir uyarı ve öğüttür.”
Onlar, “Allah, hiçbir beşere hiçbir şey indirmemiştir” diyerek Allah’ı gereği gibi takdir edip tanıyamadılar.(1) Sor onlara “Musa’ya gelen, insanlık için bir rehber ve nur olan, kâğıtlara yazdığınız, böylece bir kısmını açıklayıp (2) (İşinize gelmediği için) çoğunu gizlediğiniz, (3) sizin ve atalarınızın bilmediği şeyleri kendisiyle öğretildiğiniz o kitabı kim indirdi?” “Allah!” de! Sonra bırak onları, boş laflarıyla oyalanıp dursunlar. (4)
İşte bu Kuran da hem önceki hakikatleri tasdik eden hem de anakent ve çevresindeki insanları uyarman için indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Ahirete inanıp güvenenler, bu Kuran’a da inanıp güvenirler ki onlar namazlarında devamlılık gösterirler.
Kendi uydurduğu yalanı, Allah’a isnat edenden (1) veya kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde “Bana da vahiy geliyor” diyenden veya “Allah’ın indirdiği Kuran gibi ben de indiririm” diyenden daha büyük iftiracı kim vardır? (2) Bu zalimlerin, ölümün pençesinde acıyla kıvranırken meleklerin, canlarını almak için onlara ellerini uzatarak “Haydi elinizden geliyorsa kendinizi kurtarın bakalım, yalan yanlış şeyleri Allah’a isnat etmenizden ve O’nun ayetlerine karşı kibirli/umursamaz davranmanızdan dolayı bugün onursuzluk azabını tadın bakalım” dediklerinde onların durumunu bir görmeliydin. (3)
Dünya’ya ilk gelişinizde sizi yalnız yarattığımız gibi, işte huzurumuza da yapayalnız geldiniz ve size bağışladıklarımızın hepsini arkanızda bıraktınız. Size şefaatçi olacağını zannettiğiniz ve bunun için Allah ile aranıza koyduğunuz ortaklarınızı yanınızda göremiyoruz, aranızda kurmuş olduğunuz bağlar paramparça olmuş ve kurtaracağını zannettiğiniz o kimseler sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır.
Tohumu ve çekirdeği çatlatıp yeşerten, ölüden diriyi çıkaran diriden de ölüyü çıkaran şüphesiz ki Allah’tır. İşte budur Allah! O halde size ne oluyor?
Karanlığı yararak sabahı ortaya çıkaran, (1) geceyi sükûnet/dinlenme vakti kılan, (2) güneşi ve ayı da zaman ölçüsü yapan O’dur. İşte bu, mutlak üstün olan ve her şeyi bilenin koymuş olduğu bir ölçüdür. (3)
Karanın ve denizin karanlıklarında, konumlarına bakarak yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için yaratan O’dur. Doğrusu biz, bu ayetleri hakikati anlayabilen bir toplum için etraflıca açıkladık.
Yine O’dur, sizi tek bir özden/candan var eden. Geçici ve kalıcı hayat için yer tayin eden (1). Doğrusu biz, bu ayetleri kavrayabilen bir toplum için etraflıca açıkladık. (2)
O’dur, gökten yağmuru indiren. Bu yağmurla her türlü bitkiyi çıkardık, o bitkiden de yemyeşil ekin çıkarır da ondan da üst üste binmiş dizili taneler çıkarırız. Hurma ağacının tomurcuklarından da kolayca erişip koparılabilen salkım salkım hurmalar, yine birbirine renk ve tat olarak benzeyen ve benzemeyen nice üzüm bağları, zeytin ve nar ağaçları çıkarırız. Bu bitkiler hem oluşup gelişirken hem de olgunlaştığında meyvelerine ibret nazarıyla bir bakın. İşte bütün bunlarda, inanacak bir toplum için alınacak nice dersler vardır.
Allah’ın yarattığı görünmez varlıkları/cinleri O’na ortak koştular. Bilgisizce O’nun için oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Oysaki O, onların bu çirkin yakıştırmalarından münezzeh ve çok yücedir.
Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :