Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :
Şu kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmüyor musun? Uğur/uğursuzluğa ve şer odaklarına inanıyorlar. Bir de kâfirler için: “Onlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır.” diye iddia ediyorlar.
İşte onları Allah lanetlemiştir. Allah, kime lanet ederse, ona yardım edecek kimse bulamazsın.
Yoksa onların, hükümranlıkta/mülk ve yönetimde bir payları mı var? Eğer öyle olsaydı, insanlara kırıntı bile vermezlerdi.
Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan insanlara verdiği vahyi mi kıskanıyorlar? Şüphesiz ki biz, İbrahim’in ailesine kitabı ve hikmeti vermiş, ona ve onun soyuna büyük bir saltanat bahşetmiştik.
Onlardan bir kısmı buna iman etti, bir kısmı da bundan yüz çevirdi. O kâfirlerin hakkından, alev püskürten cehennem gelir.
Şüphesiz ki, ayetlerimizi tanımayanları yakında ateşe sokacağız. Derileri kavrulup döküldükçe, azabı tatmaları için derilerini yenisiyle değiştireceğiz. Allah, üstün kudret sahibi ve verdiği hükümde doğru karar verendir.
İman edip imana yaraşan güzel işler yapanları, tabanından ırmakların çağladığı, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyacağız. Orada, tertemiz eşler vardır. Onları, orada büyük bir konfor içinde yaşatacağız.
Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman da adalet ve hakkaniyetle hüküm vermenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Doğrusu Allah, her şeyi işiten ve görendir.
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Allah’ın mesajını tebliğ eden elçisine itaat edin ve sizden olan yetki ve otorite sahiplerine de. Eğer, herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz ve gerçekten de Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, çözüm için Allah’a ve elçisine (Allah’ın elçisi ile tebliğ ettiği Kuran’a) başvurun. Böylesi hem çok hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
Hem sana indirilen Kuran’a ve hem de senden önce indirilen vahiylere, iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Bunlar (Tağut), Allah’a isyanı sistemleştirenin hakemliğine başvurmak istiyorlar. Oysa onu reddetmekle emrolunmuşlardı. Kaldı ki bu şeytan, onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.
Onlara: “Allah’ın indirdiği elçinin tebliğ ettiği Kuran’ın hükmüne gelin!” denildiğinde, o ikiyüzlü münafıkların senden olabildiğince uzaklaştıklarını görürsün.
Peki onlar, kendi elleriyle işlediklerine karşılık, bir musibete uğrayınca onların hali ne olacak? Sonra da sana gelip Allah’a yemin ederek “Biz iyilikten ve uzlaşı sağlamaktan başka bir şey istemiyorduk!” diyecekler.
Allah, onların kalplerindeki gerçek niyet ve maksadı çok iyi bilir. Öyleyse, onlara itibar etme ama yine de onlara öğüt ver ve onlara vicdanlarını sızlatacak açık ve etkileyici söz söyle.
Biz, her elçiyi ancak Allah’ın izni ile kendilerine itaat olunması için gönderdik. Eğer onlar, kendilerine yazık ettiklerinde sana gelerek Allah’tan bağışlama dileselerdi ve sen de onlar için af dileseydin, elbette Allah’ı tövbeleri çokça kabul eden ve merhametli olarak bulurlardı.
Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda, çözüm hususunda senin hakemliğine başvurmadıkça ve senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça mümin olmazlar.
Eğer gerçekten biz, onlara “Kendinizi feda edin veya yurtlarınızı terk edin!" diye emretmiş olsaydık, onlardan çok azı hariç bunu yapmazlardı. Ama yine de onlar kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, bu onlar için daha hayırlı ve iman açısından daha sağlam olurdu.
Biz de o zaman, katımızdan büyük bir ödül verirdik.
Ve onları, elbette dosdoğru bir yola yöneltirdik.
Kim Allah’a ve Allah’ın mesajını tebliğ eden Elçisine itaat ederse işte bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği, nebiler, doğrular, şehitler/İslam’ı yaşamada model olanlar ve iyilerle beraberdirler. Ne de güzel arkadaştır bunlar!
Bu bahtiyarlık Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter.
Ey iman edenler! Savaşta tedbirinizi alın ya küçük birlikler halinde ya da topyekûn seferber olun.
Elbette içinizden, işi ağırdan alıp ayak sürüyenler olacaktır. Savaşta yenilmeniz durumunda, “Onlarla birlikte olmamakla Allah beni korumuş" der.
Eğer size Allah’tan bir zafer gelirse, o zaman da sanki onunla sizin aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke, onlarla birlikte olsaydım da bu büyük bir başarıya ereydim.”
Geçici dünya hayatına ahireti tercih edenler, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşırken öldürülür veya zafere ulaşırsa, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
Hem size ne oluyor ki “Rabbimiz, bizi idarecileri zalim olan bu ülkeden kurtar, bize katından bir koruyucu ve bize sahip çıkacak bir yardımcı yolla” diyen çaresiz adamlar, kadınlar ve çocuklar için Allah yolunda savaşmıyorsunuz?
İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler de şer odaklarının yolunda savaşırlar. O halde şeytanın evliyaları/dostları ile savaşın. Zira şeytanın hile ve tuzağı zayıftır.
Kendilerine “Elinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekâtı verin" denilenleri görmedin mi? Oysa onlara savaşmaları emredildiğinde, onlardan bir grup, Allah’tan korkarcasına hatta daha da büyük bir korkuyla düşmanlardan korkuyor ve “Rabbimiz niye bize savaşı emrettin, bu savaşma emrini biraz daha ertelesen olmaz mı?" dediler. De ki: “Dünyanın hazzı geçici ve çok azdır. Ahiret ise sorumlu davrananlar için daha hayırlıdır. Zira en ufak bir haksızlığa dahi uğratılmayacaksınız.”
Her nerede olsanız ölüm sizi yakalayacaktır, sapasağlam kalelerin burçlarında olsanız bile. İşleri iyi gittiğinde: “Bu, Allah’tandır.” derler. Başlarına bir sıkıntı gelse, “Bu, senin yüzünden” derler. De ki: “Başınıza gelen her şey Allah’ın bilgisi dâhilindedir. Şunlara ne oluyor ki neredeyse Allah’ın hadisini anlamak istemiyorlar.
Sana iyilik olarak ne gelirse Allah’tandır. Kötülük olarak gelen de kendi yaptığın yanlışlardandır. (1). Biz, seni insanlara elçi olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.(2).
Kim Allah’ın mesajını tebliğ eden elçisine itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. (1). Kim de yüz çevirirse, bilsin ki biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.(2).
Onlar “Baş üstüne!” derler ama yanından ayrılınca da onlardan bir bölümü, gece boyunca söylediklerinin tam tersini yaparlar. Allah, onların gece boyunca yaptıkları planları kaydediyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah’a dayan. Vekil olarak Allah yeter.
Onlar Kuran’ı hiç derinlemesine düşünmüyorlar mı?(1)? Eğer bu Kuran Allah’tan başka bir kaynaktan gelmiş olsaydı, içinde birçok çelişki ve tutarsızlık bulurlardı.(2).
Onlara zafer veya yenilgiyle ilgili bir haber geldiğinde onu araştırmadan hemen yayarlar. Oysa onu elçiye ve müminlerden olan yetki sahiplerine götürselerdi, onlardan işin aslını araştırıp gerçeği bulacak olanlar onu bilir. Eğer Allah’ın size lütfu (Resul) ve rahmeti (Vahiy) olmamış olsaydı, çok azınız hariç şeytana uymuştunuz.
Öyleyse, sen Allah yolunda savaş. Zira sen yalnızca kendinden sorumlusun. Ancak müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah, inanmayanların güç ve kuvvetlerini kırar. Allah, karşı konulmaz bir güce sahiptir ve cezalandırması da pek şiddetlidir.
Her kim hak davada, bir işe şefaat/destek çıkarsa onun getirisinden ona bir pay vardır. Kim de kötü bir işe şefaat/destek olursa ona da onun günahından bir pay vardır. Allah, herkese yaptığının karşılığını verendir.
Size bir iyilik temennisinde bulunulduğunda siz de ona daha güzeli ile ya da aynısı ile karşılık verin. Allah, her şeyin hesabını tutmaktadır.
Allah’tan başka ilah yoktur (1). O, sizi kıyamet gününde kesinlikle bir araya getirecektir. Bunda hiç şüphe yok, zira Allah’tan daha doğru hadisli kim var? (2)
Size ne oluyor ki, işledikleri yüzünden Allah onları ters yüz etmişken; ikiyüzlü münafıklar hakkında iki grup oluyorsunuz? Allah’ın, sapıklık mührü vurduğunu siz mi doğru yola getireceksiniz? Allah, kimin sapıklığını onayladıysa ona asla bir çıkış yolu bulamazsın.
Kendileri küfre saptıkları gibi, sizin de küfre sapmanızı istiyorlar ki böylece kendileri ile eşit seviyeye düşesiniz. Bu sebeple onlar iman edip Allah yolunda hicret etmedikçe, onları evliya/dost ve sırdaş edinmeyin. Eğer, size karşı düşmanlığa yönelirlerse onları tutun ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan veli/dost ve yardımcı edinmeyin.
Ancak, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir topluma sığınanlara, sizinle veya kendi toplumları ile savaşmak istemeyip içleri daralıp size gelenlere dokunmayın. Eğer Allah, dileseydi onları sizin üzerinize musallat ederdi. Onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer size ilişmez, sizinle savaşmaz ve size barış teklif ederlerse; artık Allah, onların aleyhine size yetki vermemiştir.
Bir de hem sizden hem de kendi toplumlarından, kendilerini sağlama almak ve güvende olmayı arzu eden bir grup bulabilirsin ama size karşı bir savaşa çağrıldıklarında hemen koşarlar. Şayet sizi tacizden geri durmaz, barışa yanaşmaz ve saldırıdan ellerini çekmezlerse, onları takip edin ve yakaladığınız yerde tutup öldürün. İşte size, aleyhlerine açık bir yetki verdiklerimiz bunlardır.
Bir müminin, diğer bir mümini öldürmeye asla hakkı yoktur. Meğer ki yanlışlıkla ola; eğer bir kimse bir mümini yanlışlıkla öldürürse, onun cezası mümin bir köle azat etmek ve öldürülenin ailesine teslim edilen bir diyettir/kan parasıdır. Eğer diyet almaktan vazgeçerlerse öldüren ödemeden kurtulur. Eğer ölen, mümin olduğu halde size düşman bir toplumdan ise, bu takdirde ceza, bir mümin köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktan ibarettir. Eğer sizinle aranızda anlaşma bulunan bir toplumdan ise, öldürülenin ailesine teslim olunan bir diyet ve mümin bir köleyi özgürleştirmektir. Fakat kim buna imkân bulamazsa, Allah tarafından tövbesinin kabul edilmesi için iki ay peş peşe oruç tutmaktır. Zira Allah, her şeyi bilen ve doğru karar verendir.
Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
Ey iman edenler, Allah yolunda savaş için sefere çıktığınız zaman, karşınıza çıkan yabancı kimselerin durumunu iyi araştırın. Size selam veren/barış teklif eden kimseye, geçici dünya hayatının ganimetini arzulayarak “Sen mümin değilsin!” demeyin. Zira Allah katında pek çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyleydiniz de Allah, size iyilikte bulundu. Öyleyse iyice araştırıp anlayın. Şüphesiz ki Allah, onlara karşı davranışlarınızdan haberdardır.
Geçerli mazeretleri olmaksızın, savaşa katılmayıp evlerinde oturmayı tercih edenler; mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda savaşan müminlerle asla bir olmazlar. Allah, mallarıyla ve canlarıyla savaşanları, mücadeleden kaçanlardan daha üstün bir mertebeye yükseltmiştir. Gerçi Allah, bütün müminlere cenneti vaat etmiştir. Fakat Allah savaşanlara, oturanlardan çok daha büyük bir mükâfat vermiştir.
Dahası Allah, onlara yüksek dereceler verecek günahlarını bağışlayacak ve katından bir rahmete mazhar kılacaktır. Zira Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Kendilerine zulmedip yazık edenlere gelince, Melekler onların canlarını alırken: “İmanınız uğruna ne yaptınız?” Onlar da derler ki: “Biz yeryüzünde güçsüz bırakılmış kimseler idik.” Melekler: “Allah’ın yeryüzü geniş değil miydi? Siz de Allah yolunda hicret etseydiniz ya!” derler. Onların yeri cehennemdir. O, ne kötü bir dönüş yeridir.
Yalnız, ezilen ve güçsüz olduğu için hicret etmeye imkân bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar bu hükmün dışındadır.
İşte bunları, Allah’ın affetmesi umulan kişilerdir. Allah, affedendir, bağışlayandır.
Kim, Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde imanını yaşayacak birçok geniş yer ve imkân bulur. Kim, evinden Allah ve elçisinin yolunda hicret için ayrılır da hicret esnasında ölürse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Allah, çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :