Savaş için yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin ani bir baskınla size zarar vermesinden korkarsanız, namazları kısaltarak kılmanızda size bir günah yoktur. Zira kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Bu esnada sen de onların arasındayken onlara namaz kıldıracak olursan, bir grup silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza dursun. Diğer grup nöbet tutsun. Seninle namaz kılanlar, secde ettikten sonra geri çekilsinler ve namaz kılmamış diğer grup gelsin ve seninle namaz kılsınlar. Tabii ki onlar da tedbirli olup silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler, silahlarınızı ve teçhizatınızı namaz dolayısıyla unutup bırakmanızı, gafil bulunmanızı ve size ansızın baskın yapmayı arzu ederler. Eğer yağmur dolayısıyla size bir zorluk olursa veya hasta olursanız, silahlarınızı yere bırakarak namaz kılmanızda bir sakınca yoktur. Yine de tedbirli olun. Allah, kâfirlere aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
Namazı tamamladıktan sonra; ayakta, otururken ve yanlarınız üzereyken her halde Allah’ı zikredin. Düşman tehlikesi ortadan kalkıp güvene kavuştuğunuzda, namazı tüm şartlarına uygun bir biçimde kılın. Çünkü namaz, müminlere vakitlerle sınırlı olarak yazılmış bir görevdir.
Düşman birliklerini, takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz sıkıntı çekiyorsanız, onlar da sizin sıkıntı çektiğiniz gibi sıkıntı çekiyorlar. Oysa siz, Allah’tan onların ummadıklarını umuyor ve bekliyorsunuz. Allah, her şeyi bilen ve verdiği hükümde doğru karar verendir.
Şüphesiz biz, bu kitabı/Kuran’ı sana insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hüküm veresin diye hak olarak indirdik, sakın hainlerin savunucusu olma!
Allah’tan bağışlama dile, şüphesiz Allah, eşsiz bir bağışlayıcı ve sonsuz rahmet sahibidir.
Sakın, kendilerine ihanet edenleri savunayım deme! Çünkü Allah, ihaneti meslek edinen günahkârı sevmez.
Onlar, işledikleri suçu insanlardan gizleyebilirler de Allah’tan gizleyemezler. Oysa Allah’ın razı olmadığı sözü, geceleyin planlarken Allah onlarla beraberdir. Zira Allah, onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
Diyelim ki, dünya hayatında siz onları savundunuz. Peki, kıyamet gününde Allah’a karşı onları kim savunur veya kim onlara vekil olur?
Kim, başkalarına zarar veren bir kötülük işler veya kendine yazık eder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse; Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhametli olarak bulur.
Kim de kendini ilgilendiren bir günah işlerse, bunun vebali kendine yönelik olur. Allah, her şeyi bilen doğru karar verendir.
Kim de bir hata yapar veya günah işler de ardından onu suçsuz kimsenin üzerine atarsa; işte o zaman korkunç bir iftira etmiş ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.
Eğer Allah’ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, o günahkârlardan bir grup seni saptırmaya çalışacaklardı. Gerçi onlar, kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana hiçbir zarar veremezler. Zira Allah, sana kitabı/Kuran’ı ve hikmeti indirmiş ve bununla sana bilmediklerini öğretmiştir. Bil ki Allah’ın sana karşı lütfu/ikramı çok büyüktür.
Onların, gizli toplantı ve konuşmalarının çoğunda hayır yoktur. Yalnız, muhtaçlara yardım etmeyi veya güzel bir iş yapmayı ya da insanlar arasını düzeltmeyi amaçlayanların ki hariçtir. Kim bu güzel işleri Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yaparsa, ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
Fakat kim de kendisine hak ve hakikat apaçık belli olduktan sonra elçiye karşı gelir ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa; onu döndüğü sapıklıkta bırakır ve cehenneme atarız. Orası ne kötü bir yerdir!
Allah kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Şirkten vazgeçen kimseyi de bağışlar. Çünkü kim Allah’a şirk koşarsa, o derin bir sapıklığa düşmüştür.
Onlar, Allah ile aralarına bir takım dişi varlıkları koyup onlara yalvarıyorlar. Oysa onlar, azgın şeytandan başkasına dua etmiyorlar.
O şeytan ki, Allah onu lanetledi. O da şöyle dedi: “Elbette kullarından bir kısmını yandaşım yapacağım.”
“Ve onları saptıracağım, onları hep kuruntuların peşinden koşturacağım. Zira onlara emredeceğim hayvanların kulaklarını yaracaklar, yine ben onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığı saf yapıyı değiştirecekler.” Kim Allah ile beraber şeytanı da veli edinirse, apaçık bir kayba ve ziyana uğramış olur.
Şeytan, onlara hep boş vaatler de bulunur ve onları boş kuruntularla oyalar. Zira şeytanın vaat ettiği şey onları sadece aldatmadır.
İşte, barınakları cehennem olanlar bunlardır ve ondan kurtulmak için hiçbir yol ve çıkış bulamayacaklar.
İman edip imanına yaraşır güzel işler yapanlara gelince, onları tabanından ırmakların çağladığı ve içinde ebedi kalacakları cennetlere koyacağız. Bu Allah’ın, gerçekleşecek olan vaadidir. Zira Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?
Ey müminler ne sizin kuruntularınız ne de ehli kitabın kuruntuları (Cennet ve Cehenneme girme konusunda) belirleyici değildir. Çünkü kim bir kötülük işlerse, onun karşılığını mutlaka görür. O, kendisi için Allah’tan başka bir veli/koruyucu ve yardımcı bulamaz.
Kim de ister erkek ister kadın olsun, mümin olarak doğru ve güzel bir iş yaparsa; işte bunlar cennete girecekler ve en küçük bir haksızlığa uğramayacaklar.
Bütün varlığı ile Allah’a teslim olan ve sürekli iyilik yapan ve İbrahim’in şirksiz tertemiz tevhid inancına uyan, kimseden daha güzel din sahibi kim vardır. Allah, bu yüzden İbrahim’i Halil/dost edinmiştir.
Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Zira Allah, her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
Onlar, kadınlar hakkında senden açıklama istiyorlar. De ki, “Onlar hakkında açıklamayı size Allah yapmıştır, kaldı ki kendileriyle nikâhlama arzusuyla lehlerine bu kitapta yazılmış olan hakları vermediğiniz yetim kızlara, kimsesiz çocuklara ve bütün yetimlere hakka uygun davranmanızla ilgili ayetler zaten bu kitapta okunup durmaktadır. Onlara yapacağınız her türlü iyiliği, Allah zaten bilmektedir.”
Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden veya kendisinden uzaklaşmasından dolayı yuvasının yıkılmasından korkarsa, bir anlaşma ile aralarındaki problemi çözmelerinde ve aralarını düzeltmelerinde bir sakınca yoktur. Böyle bir anlaşma daha iyidir. Zira kıskançlık, insan fıtratında sürekli bulunur. Eğer iyilik eder ve sorumlu davranırsanız, şüphesiz Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.
Hanımlarınız arasında, sevgi ve ilgide eşit davranmaya ne kadar uğraşsanız da buna asla gücünüz yetmez. O halde büsbütün birine meyledip de diğerlerini boşlukta kalmış gibi bırakmayın. Eğer kendinizi düzeltir ve haksızlık yapmaktan korunursanız gerçekten Allah, çok bağışlayan ve merhamet edendir.
Eğer eşler birbirinden ayrılırlarsa Allah, her birini kendi kudreti ile birbirlerine muhtaç olmaktan kurtarır. Zira Allah, sınırsız lütuf/ikram sahibidir, hükmünde de doğru karar verendir.
Çünkü göklerde ne varsa yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de size de Allah’a karşı sorumlu davranmanızı tavsiye ettik. Eğer nankörlük ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir. Övgüye tek layık olandır.
Evet, göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Her şeye vekil olarak da Allah yeter.
Ey insanlar, eğer o dilerse sizi yok eder ve yerinize başkalarını getirir. Allah’ın, bunu yapmaya elbette gücü yeter.
Kim dünyanın nimet ve ödülünü isterse, bilsin ki dünyanın da ahiretin de mükâfatı Allah katındadır. Allah, her şeyi işiten ve görendir.
Ey iman edenler! Kendinizin, ana babanızın veya akrabanızın aleyhine dahi olsa, Allah için doğru şahitlik yaparak bütün gücünüzle hak ve adaleti ayakta tutmaya gayret edin! İster zengin olsun ister fakir olsun Allah’ın hakkı hepsinden önde gelir. Arzu ve heveslerinize uyarak adaletten sapmayın. Eğer dillerinizi eğip bükerek gerçeği çarpıtırsanız, bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Ey iman edenler! Allah’a, onun elçisine ve o elçisine indirdiği kitaba/Kuran’a ve daha önce indirdiği vahiylere imanınızda sebat ediniz. Kim, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine ve ahiret gününe inanmazsa, muhakkak derin bir sapıklığa düşmüştür.
İman edip sonra vazgeçip kâfir olan, sonra tekrar inanan ve sonra yine kâfirliğe yönelip sonra da küfürde zirve yapanlar var ya Allah, böylelerini ne bağışlayacak ne de yola getirecektir.
İşte böyle inanmadığı halde inanmış gibi görünen ikiyüzlü münafıklara, kendilerini bekleyen acıklı bir azap olduğunu haber ver.
Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ve müttefik edinirler. Onların yanında şeref ve itibar mı arıyorlar? Şeref ve itibar bütünüyle Allah’a aittir.
Hâlbuki Allah, bu kitapta size şu hükmü yazıp bildirmiştir: “Allah’ın ayetlerine inanılmadığı ve hafife alındığını işittiğiniz zaman, onlarla beraber oturmayın. Onlar Allah’ın hadisi Kuran’a inanıp dönünceye kadar böyle yapın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz!” Şüphesiz ki Allah, inanmadığı halde inanmış gibi görünen bütün ikiyüzlü münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya toplayacaktır.
Onlar, sizin başınıza gelecekleri gözler dururlar. Allah, size bir zafer nasip ettiğinde: “Sizinle beraber değil miydik?” derler. Yok, eğer kâfirler bir başarı kazanırlarsa: “Biz, inananlara destek vermemekle size yardım etmedik mi? Böylece sizin mağlup olmanızı engellemedik mi?” derler. Allah, kıyamet günü aranızda hüküm verecektir. Allah, kâfirlere müminlerin aleyhine bir yol vermeyecektir.
Şüphesiz ki inanmadığı halde inanmış gibi görünen ikiyüzlü münafıklar, böyle yapmakla Allah’ı aldatmaya kalkışırlar. Aslında onlar Allah’ı değil kendilerini aldatıyorlar. Namaza kalktıkları zaman, istemeye istemeye kalkarlar ve namazı insanlara gösterişe dönüştürürler, Allah’ı çok az düşünür ve anarlar.
(İman ile küfür) arasında bocalayıp dururlar; onlar ne müminler tarafındadırlar ne de kâfirler tarafında. Allah, kimin sapıklığını onaylarsa artık onun için bir çıkış yolu bulamazsın.
Ey iman edenler! Müminleri bırakıp, kâfirleri evliya/dost ve müttefik edinmeyin. Allah’a kendi aleyhinizde apaçık delil mi vermek istiyorsunuz?
Şüphesiz ki, inanmadığı halde inanmış gibi görünen ikiyüzlü münafıklar ateşin en dibini boylayacaklardır. Onlar için asla bir yardımcı bulamazsın.
Ancak, tövbe ile dönüş yapanlar, durumlarını düzeltip, Allah’a sımsıkı bağlananlar ve dinlerini Allah’a has kılarak yaşayanlar, işte onlar müminlerle beraberdir. Vakti geldiğinde Allah, müminlere büyük bir mükâfat verecektir.
Eğer siz, şükreder, inanır ve güvenirseniz; Allah sizi niye cezalandırsın ki? Allah, şükrün karşılığını veren ve şükredenleri bilendir.
Allah, kötü sözü, ondan zarar gören ve haksızlığa uğrayan hariç açıktan söylenmesini sevmez. Allah, her şeyi işiten ve bilendir.
Yaptığınız bir iyiliği açıklasanız veya gizleseniz yahut da bir kötülüğü affetseniz, onu da bilir. Şüphesiz Allah, çok affedicidir ve güçlüdür.
Allah’a ve Allah’ın mesajlarını tebliğ eden elçilerine inanmak istemeyenler, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak amacıyla; “Elçilerin bazısına inanırız, bazısına da inanmayız” diyerek, küfür ile iman arasında bir yol tutmak isterler.