Bütün toplumlara uyarı olsun diye kuluna, hak ile batılı ayıran Furkan olan Kuran’ı indiren Allah ne yücedir, ne cömerttir.
Zira göklerin ve yerin egemenliği sadece O’na aittir. O, ne bir çocuk edinmiştir, ne de egemenliğinde herhangi bir ortağı vardır, her şeyi O yaratmış ve her şeyin kaderini/ölçüsünü bir yasaya O bağlamıştır.
Hal böyleyken onlar Allah’tan başka kendileri yaratılmış olan ve hiçbir şey yaratamayan ve kendilerine bile yararı ve zararı olmayan, öldürmeye ve hayat vermeye ve de yeniden diriltmeye güçleri yetmeyenleri ilahlaştırıyorlar.
Gerçeği örtbas eden kâfirler: “Bu Kuran onun uydurduğu ve Allah’a isnat ettiği sözlerden başka bir şey değildir. Üstelik başka bir topluluk da ona yardım ediyor” dediler böylece iftira çarpıtma ve yalana başvurdular.
– Yine onlar: “Bu Kuran, ezberlemesi için sabah akşam kendisine okunan öncekilerin efsanelerinden başka bir şey değildir” dediler.
De ki onlara: – “Bu Kuran’ı göklerin ve yerin bütün sırlarını bilen Allah indirmiştir. Çünkü O, eşsiz bir bağışlayıcı ve sonsuz bir rahmetin sahibidir.
Bir de: – Bu nasıl bir elçi? Yiyor, içiyor, çarşı pazar dolaşıyor. Mademki o bir elçi hiç olmazsa ona bir melek verilmeli ve onunla beraber uyarmalıydı! Diyorlar.
– Ya da kendisine bir hazine verilmeli veya kendine ait emeksiz ürünlerinden yediği bir bahçesi olmalı. Bir de kalkıp o zalimler inananlara “Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz” diyorlar.
Hele bir bak şunlara sana neler yakıştırıyorlar ve öyle bir sapıtıyorlar ki artık doğru yolu bulmalarına imkân yok.
O, öyle cömert ve öyle yücedir ki dilerse sana ondan daha iyisini; tabanından ırmakların çağladığı cennetler verir ve sana köşkler ve saraylar bahşeder.
Aslında onlar o saat bu dünyanın sonunun geleceği gerçeğini yalanlıyorlar oysa biz o saat gerçeğini hesaba katmayanlar için alevler püskürten korkunç bir ateş hazırladık.
Bu ateş onları uzak bir yerden gördüğünde, onun öfkeli kükremesini ve uğultusunu işitecekler.
Elleri boyunlarına bağlı olarak oranın dar bir yerine atıldıkları zaman, orada ölüp yok olmak için yalvaracaklar.
Bu gün ölüp yok olmak için bir defa değil defalarca yalvarın!
De ki: – E şimdi bu mu hayırlı, yoksa günahlardan sakınıp korunanlara vaat edilen ve onlar için bir ödül ve nihai vatan olan kalıcı cennet mi?
Orada onlar için diledikleri her şey vardır ve orada kalıcıdırlar. İşte bu inananlara vaat ettiği Rabbinin yerine getirmeyi üstlendiği vaattir.
O gün Allah hem onları hem de Allah ile aralarına koyup kulluk ettiklerini bir araya toplayacak ve onlara “Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi saptılar?” diyecek.
Onlar da: – Hâşâ Rabbim! Seni tenzih ederiz sen noksan sıfatlardan uzaksın, senden başkasını evliya ve otorite edinmek bize yakışmaz. Fakat sen onlara ve atalarına dünyevi hazları o kadar çok tattırdın ki şımarıp zikri/Kuran’ı unuttular ve sonunda helak olmayı hak eden bir toplum oldular.
İşte bak söylediklerinizin tümünde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne azabı başınızdan savabilirsiniz ne de herhangi bir yardım alabilirsiniz. İçinizden kim zulme batarsa biz ona büyük azabı tattıracağız.
Oysa senden önce gönderdiğimiz elçilerin hepsi de yiyip içer, çarşı pazar dolaşırlardı. Zira biz sizleri birbinizle imtihan ediyoruz, bakalım sabrediyor musunuz? Senin Rabbin, zaten her şeyi görmektedir.
Bizim huzurumuza çıkıp hesap vermeyi hesaba katmayanlar: Bize melekler indirilmesi veya Rabbimizi açıkça görmemiz gerekmez miydi? Dediler. Andolsun ki onlar kibir ve küstahlıkta azgınlaşmışlardır.
Evet bir gün melekleri görecekler ama o gün günahkârlara hiç de iyi haberler verilmeyecek ve onlar, “Eyvah her taraftan sarıldık” diyecekler.
O gün biz onların yaptıklarının hepsini toz duman edip boşa çıkaracağız.
O gün cennet ehline, kalınacak yerlerin en iyisi ve dinlenilecek yerlerin en güzeli verilecek.
O gün gökyüzü parçalanıp bulutsu bir şekle dönüşecek ve melekler bulutların arasından bölük bölük indirilecek.
İşte o gün, gerçek hükümranlığın yalnız Rahman’a ait olduğu açıkça görülecek ve kâfirler için çok çetin bir gün olacak.
Ve o gün vahye sırtını dönen kişi pişmanlıktan parmaklarını ısıracak ve diyecek ki: – Ah keşke ben de Allah’ın mesajlarını tebliğ eden elçi ile beraber aynı yolu tutmuş olsaydım!
Ah ne olaydı da ben falancayı Halil/dost edinmeseydim.
And olsun ki o, bana gelen Kuran’dan beni uzaklaştırdı. Demek ki şeytan, insanı böyle yüzüstü bırakıp, rezil ediyor.
İşte o gün Allah’ın mesajlarını tebliğ eden elçi şöyle şikâyet edecek: “Ya Rabbi, benim şu kavmim bu Kuran’a hep sırt çevirdi.
İşte, bu suçlular nebilerden her birine düşman oldular. Olsun yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
Gerçekleri örtbas eden kâfirler: - Kuran ona bir defada toptan indirilseydi ya! Dediler. Oysa biz bu Kuran’ı senin yüreğini güçlendirmek ve onu yerleştirmek için işte böyle kısım kısım indiriyor ve tane tane okuyoruz.
Şimdi onlar seni zora sokmak için hangi örneği getirirse getirsin, biz o konuda sana hem hakkı/gerçeği hem de en güzel tefsiri getiririz.
Yüz üstü sürünerek cehenneme tıkılacak olanlar var ya, işte onlar en kötü konumda ve en berbat bir durumda olacaklar.
Andolsun ki biz Musa’ya kitap vermiş ve kardeşi Harun’u da ona yardımcı olarak görevlendirmiştik.
Ve onlara: “Ayetlerimiz karşısında yalana sarılan o malum topluma gidin, demiş,” sonra da o toplumu yerle bir etmiştik.
Elçileri yalanlayan Nuh kavmini de suda boğduk ve insanlık için bu olayı bir ibret yaptık zira biz haddi aşan her zalim toplum için can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.
Öte yandan Ad kavmini, Semud kavmini ve Ress halkını ve bunlar arasında gelip geçen daha nice nesilleri de helak ettik.
Biz onlardan her birine öğütler verip ikazlarda bulunmuş fayda vermeyince de hepsini kırıp geçirmiştik.
Onlar bela yağmuruna tutulmuş o şehre uğramış olmalılar. Şimdi onların başına geleni düşünmüyorlar öyle mi? Hayır, onlar aslında yeniden dirilip hesap vermekten hoşlanmıyorlar!
Bir de ne zaman seni görseler sırf seninle alay etmek için: Allah elçi göndermek için bula bula seni mi bulmuş?
“Eğer biz inancımızda direnip sabretmeseydik az kalsın bu bizi doğru yoldan saptıracak ve ilahlarımızdan vazgeçirecekti” diyorlar. Fakat onlar azabı gördüklerinde gerçekte yoldan sapanın kim olduğunu öğrenecekler.
Arzu ve heveslerini ilah edinen şu kimseyi görüyorsun değil mi? Şimdi sen böyle birine vekil olabilir misin?
Yoksa sen onların çoğunun hakikate kulak verdiğini veya onu kavradığını mı sanıyorsun? Hayır, onlar ancak hayvanlar gibidirler, hatta yoldan sapma konusunda daha beter durumdalar.
Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmüyor musun? Ama o dileseydi onu hareketsiz yapardı zira biz güneşi gölgeye kılavuz yapmışızdır.
Sonra da biz gölgeyi tabiattaki yasamız uyarınca yavaş yavaş kısaltırız.
Geceyi sizin için bir örtü, uykuyu dinlenmeniz için bir imkân ve gündüzü de kalkıp yeniden hayata başlama zamanı yapan O’dur.
O’dur, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen! Ve biz gökten o yağmurla tertemiz bir su indiririz.
Böylece onunla ölü toprağa can veririz ve onunla yarattığımız nice hayvanın ve insanın su ihtiyacını karşılarız.
Biz, bu konuları düşünüp öğüt alsınlar diye onlara tekrar tekrar anlatıyoruz ama gel gör ki insanların çoğu nankörlükten başka bir şey yapmıyorlar.