Birisi başa gelecek olan azabın hemen gelmesini istedi.
Evet o azap, gerçekleri örtbas eden kâfirlerin başına gelecek ve hiç kimse onu engelleyemeyecek.
Çünkü o azap nice yüceliklerin sahibi Allah’tan gelecek.
Melekler ve ruh O'nun sahip olduğu semalara/yüceliklere sizin hesabınıza göre süresi elli bin yıl olan bir günde yükselirler.
O halde sen güzel bir şekilde sabret.
Çünkü onlar hesap gününü çok uzak bir ihtimal olarak görüyorlar.
Oysa biz onun çok yakında geleceğini biliyoruz.
O gün, gök erimiş bir maden gibi olacak.
Dağlar da atılmış yün gibi uçuşacak.
İşte o zaman hiçbir yakın diğer bir yakınının hatırını sormaya mecali kalmayacak.
Gerçi o gün yakınların birbirlerini görmelerine imkân tanınacak, fakat kimsenin kimseye yararı olmayacak. O gün suçlular azaptan kurtulmak için kendi çocuğunu bile fidye vermek isteyecek.
Vaktiyle kendisini koruyan bütün yakınlarını.
Hatta yeryüzünde bulunan herkesi fidye vermek isteyecek ki kendisi kurtulabilsin.
Fakat ne mümkün! Onları bekleyen alevler saçan bir ateş olacak.
Allah’ın çağrısına sırtını döneni, Kuran’dan yüz çevireni.
Servet biriktirip üstüne oturanı kendisine çağıran bir ateş!
Şu bir gerçek ki insan tahammülsüz ve açgözlü yaratılmıştır.
Başına bir kötülük gelince başlar feryat etmeye.
Bir nimete kavuşunca da pek cimridir.
Fakat tam bir yönelişle Allah’a yönelenler hariç.
Onlar, namazlarında/Allah’a yönelişlerinde dikkatli ve devamlıdırlar.
Onların mallarında belirli kimselerin hakkı vardır.
İsteyebilen ve isteyemeyen ihtiyaç sahiplerinin.
Zira onlar hesap gününü yürekten tasdik ederler.
Rabblerinin azabından çekinir, derin bir ürperti duyarlar.
Çünkü onlar bilirler ki Rabblerinin azabına karşı hiç kimse kendini güvende hissedemez.
Onlar, iffet ve namuslarını korurlar.
Eşleri yani meşru şekilde sahip oldukları hariç. Zaten onlar, bundan dolayı kınanmazlar.
Ama bu sınırın ötesine geçen kimseler, işte onlar haddi aşanlardır.
Yine onlar, emanetlere ve verdikleri ahitlere riayet ederler.
Şahitlik söz konusu olduğunda bunu hakkıyla yerine getirirler.
Namazlarını/Allah’a karşı yönelişlerini titizlikle gözetirler.
İşte bunlar, cennetlerde büyük ikramlara nail olacaklar.
Hem şu gerçekleri örtbas eden kâfirlere ne oluyor ki.
Sağdan soldan, senin başına üşüşüyorlar?
Yoksa onların her biri nimetlerle dolu cennetlere yerleştirileceğini mi sanıyor?
Hayır asla! Biz onları diğer insanlar gibi o bildikleri şeyden yarattık.
(40-41) Güneşin farklı doğuş ve batış noktalarının her birinin Rabbine andolsun ki biz o kâfirleri yok edip onların yerine daha iyilerini getirmeye pek ala kadiriz, çünkü bizim gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur.
(40-41) Güneşin farklı doğuş ve batış noktalarının her birinin Rabbine andolsun ki biz o kâfirleri yok edip onların yerine daha iyilerini getirmeye pek ala kadiriz, çünkü bizim gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur.
Bırak onları, kendi hallerine! Kendilerine vaat edilen gün ile karşılaşıncaya kadar yalan yanlışın içinde dalsınlar ve oyalanıp dursunlar!
O gün onlar, dünyadayken putlarına koştukları gibi kabirlerinden fırlayıp çıkacaklar.
İşte o zaman onların gözlerini korku bürüyecek bütün benliklerini aşağılık duygusu saracaktır. İşte onların sürekli uyarıldıkları gün o gündür!