Yunus 1    
Elif Lâm Râ, İşte bunlar bütün hükümleri doğru olan kitabın ayetleridir.
Yunus 2    
Aralarından bir kişiye, "İnsanları uyar, iman edenlere Rableri katında büyük bir itibar ve yüksek makamlar olduğunu müjdele!" diye vahyetmemiz insanların tuhafına mı gitti ki, gerçeği örtbas eden kâfirler “bu düpedüz bir sihirdir”, diyorlar.
Yunus 3    
Şüphesiz, Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede yaratan sonra kâinatı mutlak hükümranlığı altına alan ve işi düzenleyen Allah’tır. İzni olmadan kimse şefaat edemez. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. O’na kulluk edin, öğüt dinlemiyor musunuz?
Yunus 4    
Sadece O’nadır hepinizin dönüşü. Bu Allah’ın mutlaka gerçekleşecek olan vaadidir. Zira O, iman eden ve imanının gereği güzel işler yapanları adilane bir şekilde ödüllendirmek için yaratmayı başlatıp ahirette yeniden diriltecek olandır. Gerçeği örtbas edenlere gelince bu küfürlerinden dolayı onlara kaynar bir içecek ve acıklı bir azap vardır.
Yunus 5    
Güneşi ışık kaynağı, ayı da (O ışığı yansıtan) bir nur kılan, yılların sayısını ve (mevsimlerin ve ayların) hesabını bilmeniz için Ay’a yörüngeler ve duraklar takdir eden O’dur. Allah bütün bunları boş yere değil gerçek bir amaç için yapmıştır, Allah hakikati bilen bir toplum için ayetleri işte böyle açıklıyor.
Yunus 6    
Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde sorumluluğunu bilen bir toplum için nice ayetler/işaretler vardır.
Yunus 7    
Bizimle karşılaşmayı hesaba katmayan ve geçici dünya hayatından memnun olup onunla tatmin olanlar ve ayetlerimizden gafil/duyarsız olanlar var ya.
Yunus 8    
İşte onların kazandıklarının karşılığı olarak barınakları ateştir.
Yunus 9    
Ama iman edip, imanına yaraşır doğruları yapanları Rabbleri onları imanları sebebiyle tabanından ırmakların çağladığı nimetlerle dolu cennetlerine ulaştıracaktır.
Orada onların duaları: "Allah’ım sen ne muhteşemsin!" olur, orada onların karşılanmaları mutluluk ifadesi olan “Selam”dır ve onların son nidaları ise: “Alemlerin Rabbi Allah’a övgüler olsun dur.
Eğer Allah, insanların dünya nimetlerini elde etmede acele ettikleri gibi hak ettikleri cezayı vermede de acele etseydi işleri bitirilirdi. Onun için biz, bizimle buluşmayı hesaba katmayanları taşkınlıkları içinde bocalamaya terk ederiz.
Her ne zaman insana bir sıkıntı dokunsa gerek yan üstü yatarken gerek otururken gerekse ayakta iken bize yalvarıp yakarmaya başlar. Biz onun başındaki sıkıntıyı giderdiğimizde başına gelen o sıkıntı sebebiyle sanki bize hiç yalvarmamış gibi geçip gider. İşte, böyle imkânları boşa harcayanlara yapmakta oldukları şeyler güzel görünür.
Andolsun ki, sizden önce nice memleketleri zulüm ve haksızlık yapmalarından dolayı helak ettik. Zira elçileri onlara hakikatin apaçık belgeleriyle gelmişlerdi ama onlar iman etmeye yanaşmamışlardı. İşte biz, suça batmış bir toplumu böyle cezalandırırız.
Daha sonra bu toplumların ardından, nasıl davranacağınızı görmek için bu topraklarda size hayat imkânı verip iş başına getirdik.
Hakikatin apaçık belgeleri olan ayetlerimiz onlara okununca, bizimle karşılaşmayı hesaba katmayanlar: “Bize bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir” derler. De ki: – Bunu kendi arzuma göre değiştirme yetkim yok, zira ben sadece bana vahyedilen Kuran’a uymak zorundayım, eğer Rabbime isyan edersem o zaman ben o korkunç günün azabından korkarım.
De ki: - Eğer Allah dileseydi ne ben size bu ayetleri okurdum, ne de O bunu size bildirirdi. Düşünsenize bundan önce aranızda bir ömür yaşadım, hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?
Kendi uydurduğu yalanı Allah’a isnat eden veya ayetlerimiz karşısında yalana sarılandan daha zalim/büyük iftiracı kim vardır? Şu bir gerçek ki iftira eden bu günahkârlar asla iflah olmayacaklar.
Onlar kendilerine fayda da zarar da veremeyenlere: -Bunlar “Allah katında bizim şefaatçilerimizdir”, diyerek Allah ile aralarına koyduklarına kulluk ederler. De ki: -Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Allah, koştukları şirklerden münezzeh ve yücedir.
Başlangıçta insanlar tek bir ümmetti fakat sonra ihtilaf edip ayrı görüşlere saptılar. Eğer Rabbinden daha önce konulmuş bir yasa olmasaydı ihtilaf ettikleri konularda aralarında ki hüküm verilmiş olurdu.
Onlar, “Sana Rabbinden bir mucize verilmeli değil miydi?” diyorlar. Deki: – Gaybın bilgileri Allah’ındır, siz mucize bekleyedurun biz de sizinle beraber bekleyenlerdeniz.
Ne zaman insanlara dokunan sıkıntıdan sonra, onlara bir rahmet tattırsak, hemen ayetlerimiz hakkında hile ve tuzaklar kurmaya başlarlar. De ki: – Allah her türlü hile ve tuzağı en hızlı biçimde bozandır. Şüphesiz bizim elçilerimiz onların tasarladıkları planları yazıyorlar.
O’dur sizi karada gezdiren ve denizde yüzdüren. Düşünün ki siz bir gemidesiniz ve gemi esen güzel bir rüzgârla tatlı tatlı yol alıyor, yolcular da bu durumdan son derece memnun ve neşeli. Derken şiddetli bir fırtına çıkıyor ve gemiyi her bir yandan dağ gibi dalgalar sarıyor ve yolcular çepeçevre kuşatıldıklarını ve boğulacaklarını anladıkları anda dini tamamen Allah’a has kılarak içten bir yalvarışla: – Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun ki şükredenlerden olacağız, diye Allah’a yalvarıyorlar.
Allah da onları kurtarınca, hemen yeryüzünde hak hukuk dinlemeden başlıyorlar azgınlık ve taşkınlık yapmaya. Ey insanlar, geçici dünya hayatının hazzı ve menfaati için yaptığınız azgınlık ve taşkınlığınız kendinize dönecektir. Sonunda dönüşünüz bize olacak biz de yaptıklarınızı size bir bir haber vereceğiz.
Dünya hayatı tıpkı şuna benzer: Gökten indirdiğimiz yağmur gibidir. Nihayet onunla insanların ve hayvanların yiyeceği bir bitki örtüsü oluşur ve yeryüzü tüm güzellikleriyle süslenip bezenir. Ve bahçe sahipleri ürünlere tam sahip olduklarını düşündükleri ve hayaller kurdukları bir sırada geceleyin veya gündüzün gönderdiğimiz bir afet gelir de sanki dün orada hiçbir şey yokmuş gibi her şeyi çerçöp haline getiririz. İşte biz derinliğine düşünen bir toplum için ayetleri böyle açıklıyoruz.
Oysa Allah kalıcı mutluluk ve esenlik yurduna çağırıyor, zira O dileyeni dosdoğru yola yöneltmektedir.
İyi davrananlara, daha iyisi ve de fazlası vardır. Hesap gününde onların yüzlerinde en küçük bir mahcubiyet ve kararma olmayacak. İşte bunlar cennet halkı ve orada kalıcıdırlar.
Kötülük işleyenlere gelince onlara işledikleri kötülükleri kadar ceza vardır. Hesap gününde onları her yönden zillet ve mahcubiyet kaplayacaktır ve onları Allah’ın azabından kurtaracak kimse de olmayacaktır. Korku ve dehşetten yüzleri sanki gecenin zifiri karanlığı gibi kapkara kesilecektir. İşte onlar ateş halkıdır ve onlar orada kalıcıdırlar.
Ve onları topladığımız o gün onların hepsini bir araya toplarız. Sonra başkalarına (ilahlık yakıştıranlara): – Siz ve (ilahlık yakıştırarak) şirk koştuklarınız haydi yerlerinize! Deriz. Ve onları birbirlerinden ayırırız. (İlahlık yakıştırılanlar): – Aslında siz bize kulluk etmiyordunuz.
– Sizinle bizim aramızda Allah’ın şahitliği yeter. Sizin bize kulluk ettiğinizden haberimiz bile yoktu, derler.
Ve işte orada ve o anda herkes dünyadayken yaptıklarının muhasebesini yapacak ve gerçek Mevlaları/koruyucuları olan Allah’ın huzuruna çıkarılmış olacaklar ve uydurdukları o sahte mevlaları kendilerini yüzüstü bırakacaklar.
De ki: – Kimdir gökten yağmur indirerek ve yerden çeşit çeşit ürünler çıkararak sizi rızıklandıran? Yine kimdir işitme ve görme duyularınızın üzerinde mutlak hâkim olan? Ölüden diriyi çıkaran; diriden de ölüyü çıkaran kimdir? Kâinatın düzen ve dengesini sağlayan kimdir? Onlar hemen "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: – Sorumluluğunuzu yerine getirmeyecek misiniz?
İşte bu Allah’tır sizin gerçek Rabbiniz. Haktan saptıktan sonra, sapkınlıktan başka ne kalıyor? O halde nasıl sırt çeviriyorsunuz?
İşte böylece, iman etmeyerek yoldan çıkanların üzerine Allah’ın azap sözü hak oldu.
De ki: – (İlahlık yakıştırarak) şirk koştuklarınızdan, yaratmayı başlatıp sonra bunu sürekli tekrarlayan var mıdır? De ki: – Eşsiz yaratılıştan sonra onun tekrar edilişinin Allah’a ait olduğunu söyle. Nasıl da böylesine aldanıyorsunuz?
De ki: – (İlahlık nitelikler yakıştırdıklarınızdan) hakikate ulaştıran var mıdır? De ki: – Allah’tır hakikate ulaştıran. Hakikate ulaştıran mı uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmedikçe doğruya ulaşamayan mı? Ne oluyor size? Nasıl böyle hüküm veriyorsunuz?
Onların çoğu hakka Kuran’a değil sadece zanna (kitaba dayanmayan bilgilere) uyarlar. Gerçekte zan hakikati ortaya koyma adına hiçbir şey ifade etmez. Şüphesiz ki Allah, onların ne yaptıklarını bilendir.
Bu Kuran, başkaları tarafından uydurulmuş ve Allah’a isnat edilmiş bir kitap değildir. Fakat o kendinden önceki ilahi mesajları tasdik etmek onlardaki hükümleri ayrıntılı bir şekilde açıklamak üzere âlemlerin Rabbinden geldiğine şüphe olmayan bir kitaptır.
Yoksa bu Kuran’ı uydurdu mu diyorlar? De ki: – Eğer iddianızda samimi iseniz Allah’tan başka yardıma çağırabileceğiniz herkesi çağırın da Kuran’ın surelerine benzeyen bir sure meydana getirin bakalım!
Hayır aslında onlar Kuran’ın içindeki gerçekleri kavrayamadıkları ve kendilerine haber verilen birtakım olaylar henüz gerçekleşmediği için Kuran karşısında yalana sarılıyorlar. Onlardan önceki nice topluluklar da aynen böyle yalanlamışlardı. İşte o yalanlayanların sonunun ne olduğuna bir bak!
Onların arasından bu Kuran’a inanacak olan da var, inanmayacak olan da ama senin Rabbin o bozguncuları çok iyi bilmektedir.
Eğer seni yalancılıkla suçlarlarsa de ki: – Benim yaptıklarım bana ait sizin yaptıklarınız da size aittir, zira siz benim yaptıklarımdan sorumlu değilsiniz ben de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değilim.
Onlardan kimileri güya seni dinlerler, eğer akıllarını kullanmıyorlarsa bu sağırlara sen mi işittireceksin?
Onlardan güya sana bakanlar vardır. Gerçeği görme kabiliyetlerini kaybetmişlerse bu körlere sen mi yol göstereceksin?
Şüphesiz Allah insanlara asla haksızlık yapıp zulmetmiyor, fakat insanlar kendi kendilerine zulmedip yazık ediyorlar.
Onların hepsini bir araya toplayacağı o gün, sanki gündüzün bir vaktinde birbirleriyle tanışacakları bir zaman kadar kalmış olduklarını sanacaklar. Allah ile karşılaşmayı hesaba katmayıp doğru yolda gitmeyenler kesinlikle kaybetmiş olacaklar.
Onlara vaat ettiğimiz azabın bir kısmını sen bu dünyadayken sana göstersek; ya da onların cezasını vermeden seni vefat ettirsek, nasıl olsa onların önünde sonunda dönüşü bizedir. Sonra da Allah, onların bütün yaptıklarına zaten şahittir.
Her ümmet için ilahi mesajı aktaran bir elçi vardır. Onlara elçileri geldiğinde aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulüm ve haksızlık yapılmaz.
Bir de kalkıp onlar; “Eğer iddianızda doğru iseniz şu vaat edilen şey ne zaman gerçekleşecek?” diye soruyorlar.
De ki: – Ben Allah’ın dilediğinden başka, kendim için herhangi bir zarar da fayda da sağlayamam. Zira her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri/vadeleri geldiği zaman ne bir saat geri alınır ne de bir saat ertelenir.
De ki: – Allah’ın azabı size gece veya gündüz ansızın geliverse ne yaparsınız hiç düşündünüz mü? Peki, bu suçlular o azabın acele gelmesini niye istiyorlar?