Şimdi siz, azap size gelince mi inanacaksınız? O zaman size, “Şimdi mi aklınız başınıza geldi? Oysa bu azabın gelmesi için acele edip duruyordunuz” Denilecek.
Sonra o kendilerine yazık edenlere: – Tadın bakalım kalıcı azabı, kazandıklarınızın dışında bir karşılık mı bekliyordunuz?
Bir de kalkıp “Senin söylediğin bu azap gerçek mi?” diye sana soruyorlar. De ki: – Evet, Rabbime yemin ederim ki o gerçeğin ta kendisidir. Ve siz ondan asla kurtulamayacaksınız.
(O gün) Kendine zulmedip yazık etmiş olan herkes, yeryüzündeki her şey kendinin olsa cehennemden kurtulmak için onu fidye olarak vermek ister. Nitekim azabı gördüklerinde pişmanlıklarını bile açığa vurmaktan aciz olacaklar. Zira aralarında adaletle hüküm verilecek ve hiç kimseye haksızlık edilmeyecektir.
İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Yine iyi bilin ki, Allah’ın azap vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Fakat onların çoğu bu gerçeği bilmiyorlar.
Zira hayat veren de odur öldürüp dirilten de odur. Ve hesap vermek için Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız.
– Ey İnsanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara şifa, müminler için doğru yol kılavuzu ve rahmet olan Kuran gelmiştir.
De ki: - Başka şeylere değil Allah’ın lütfu ve rahmeti olan bu Kuran’a sevinsinler, zira o elde edebileceğiniz her şeyden daha hayırlıdır.
De ki: – Görmüyor musunuz Allah’ın size rızık olarak ikram ettiği yiyecekleri keyfinize göre bir kısmını helal bir kısmını haram kılıyorsunuz. Deki Allah mı buna izin verdi, yoksa uydurarak Allah’a iftira mı ediyorsunuz?
Uydurdukları yalanları Allah’a isnat edenler kıyamet gününü ne zannediyorlar? Allah insanlara karşı bol lütuf/ikram sahibidir ama onların çoğu bu nimetlerin hakkını verip şükretmiyorlar.
Hangi koşullarda bulunursan bulun ve Kuran’dan hangi konuyu gündeme taşırsan taşı biz sizin Allah rızası için yaptığınız eylemlere mutlaka şahidiz. Zira ne yeryüzünde ne de gökyüzünde zerre kadar bir şey Rabbinden gizli kalamaz.İster ondan daha küçüğü veya büyüğü olsun hepsi apaçık kitapta kayıtlıdır.
– İyi bilin ki, Allah’ı evliya edinenlere korku yoktur ve onlar üzüntü duymazlar.
Onlar Allah’a inanıp güvenen ve sorumluluğunu yerine getirenlerdir.
Onlara hem dünya hayatında hem de ahirette müjdeler vardır. Zira Allah’ın kelimelerinde hiçbir değişiklik olmayacaktır. İşte budur muhteşem zafer.
Onların incitici sözleri seni üzmesin, çünkü şeref ve güç tamamen Allah’a aittir. Zira O, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
İyi bilin ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah’ındır. Allah ile aralarına koyduklarına dua ederek şirk koşanlar yalnızca zanna uyuyorlar ve onlar sadece sürü güdüsüyle hareket ediyorlar.
Geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü de çalışıp işlerinizi göresiniz diye aydınlık olarak yaratan Allah’tır. Hakikate kulak veren toplum için bunlarda nice deliller/ayetler vardır.
“Allah çocuk edindi.” dediler. Hâşâ, O, Allah yüceler yücesidir O’nun hiç böyle bir şeye ihtiyacı yoktur, zira göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. Elinizde bunu belgeleyecek hiçbir deliliniz yoktur. Buna rağmen Allah hakkında bilip bilmeden mi konuşuyorsunuz?
De ki: – Uydurdukları yalanları Allah’a isnat edenler asla başarıya ulaşamazlar.
Yalnızca dünyada geçici bir geçimlik; sonra onların dönüşleri yine bize olacaktır. Biz de onlara gerçeği örtbas etmelerinden dolayı şiddetli azap tattıracağız.
Onlara Nuh’un kıssasını anlat! Hani o kavmine demişti ki: – Ey Kavmim! İçinizde bir elçi olarak bulunmam ve Allah’ın ayetlerini size hatırlatmam eğer sizin zorunuza gidiyorsa bilin ki ben sadece Allah’a güveniyor ve dayanıyorum. Haydi, siz ve ortak koştuklarınızla gücünüzü birleştirin ve kararınızı verin. Sonra da yapacağınız işi açıktan yapın ve kararınızı hemen uygulayın ve bana da göz açtırmayın.
Şunu iyi bilin eğer yüz çevirirseniz, ben zaten bu tebliğ için sizden bir ücret istememiştim. Benim ücretimi takdir etmek sadece Allah’a aittir. Ve ben Müslümanlardan olmakla emrolundum.
Buna rağmen onu yalancılıkla suçladılar. Biz de onu ve onunla birlikte gemide olanları kurtardık ve onları o memleketlere yerleştirdik. Ayetlerimiz karşısında yalana sarılanları ise suda boğduk. Uyarıldıkları halde Allah’ın ayetlerini yalanlayanların sonu nasılmış bir bak!
Ondan sonra da toplumlarına kendi içlerinden elçiler göndermiştik. Elçiler de onlara hakikatin apaçık belgeleriyle gelmişlerdi, fakat daha önce yalanladıkları hakikatlere inanmamakta direndiler. İşte, böyle haddi aşarak kalplerini uyarılara kapadılar.
Sonra onların izinden Musa ve Harun’u apaçık belgelerimizle, Firavun ve onun yönetici seçkinlerine gönderdik. Fakat onlar büyüklük tasladılar. Onlar zaten günaha batmış bir toplum idi.
Katımızdan onlara hakikatin belgeleri mucizeler geldiğinde, onlar: – Bu, apaçık bir sihirdir! Demişlerdi.
Musa: – Size gelen hakikat için hep böyle mi söylersiniz ve bu bir sihir midir? Oysa sihirbazlar asla başarıya ulaşamazlar, demişti.
Onlar ise: – Sen bize, atalarımızdan görüp öğrendiğimiz dinden bizi döndürmek, kardeşinle beraber bu ülkede iktidarı ele geçirip bize üstünlük sağlamak için mi geldin? Biz ikinize de asla inanacak değiliz.
Bu sırada Firavun: – Bütün usta sihirbazları bulup bana getirin! Diye emretti.
Sihirbazlar gelince Musa onlara: – Ne atacaksanız atın/ne hüneriniz varsa gösterin! Dedi.
Onlar, hünerlerini ortaya koyunca, Musa: – Yaptığınız şeyler sihirden ibarettir. Şüphesiz ki Allah onların gerçek olmadığını ortaya çıkaracaktır. Zira Allah düzenbazların işlerini başarıya ulaştırmaz, dedi.
Günahkârlar hoşlanmasa da Allah kelimeleriyle hakkı ortaya koyacaktır.
Firavun’un ve onun yakın çevresinin işkencelerinden korktukları için Musa’nın toplumundan çok küçük bir grup dışında Musa’ya iman ettiğini açıklayan olmadı. Zira Firavun ülkede tam bir zorbaydı ve o haddi aşan biriydi.
Musa da: – Ey kavmim, eğer Allah’a inanıyorsanız ve Müslüman olmuşsanız sadece ona dayanıp güvenin, dedi.
Onlar da: Sadece Allah’a dayanıp güvendik, ey Rabbimiz! Bizi şu zalim toplumun fitnesiyle sınama!
Ve rahmetinle bizi bu kâfirlerin elinden kurtar, dediler.
Bunun üzerine biz de Musa ve kardeşine şöyle vahyettik: – Şehirde toplumunuz için evler inşa edin ve bu evleri birer ibadet ve istikamet merkezi haline getirin ve namazlarınızı kılın. Bu Müminleri Allah’ın yardımıyla müjdele.
Musa da dedi ki: – Ey Rabbimiz, doğrusu sen Firavun’a ve onun ileri gelen seçkinlerine görkemli bir hayat ve muazzam bir servet verdin, Rabbimiz, onlar senin verdiğin bu imkânları, insanları senin yolundan saptırmak için kullanıyorlar, Rabbimiz, onların servetlerini yok et, kalplerine sıkıntı ve darlık ver; çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe iman etmezler.
Allah da: – İkinizin duası da kabul olundu, fakat siz de hak yolda sebat edip dosdoğru olun; bilmeyenlerin yoluna asla uymayın, dedi.
Derken biz İsrailoğullarını denizin öte yakasına geçirdik. Firavun ve askerleri de azgınca ve düşmanca bir tavırla onları takip ettiler. Nihayet Firavun boğulacağını anladığında şöyle yalvardı: – Ben de İsrailoğullarının inandığından başka ilah olmadığına inandım. Artık ben Müslümanlardan oldum dedi.
– Şimdi mi? Oysa sen, daha önce isyan edip duruyordun ve bozgunculardan olmuştun!
Evet şimdi senin bedenini de arkandan gelenlere ibret olması için cansız olarak koruyacağız. Şüphesiz ki insanların çoğu bizim ibret vesikalarımıza karşı umursamaz bir tavır içindeler.
Andolsun ki biz İsrailoğullarını güzel ve güvenilir yerlere yerleştirmiş ve onları tertemiz ve güzel yiyeceklerle rızıklandırmıştık. Kendilerine ilahi mesaj gelinceye kadar aralarında görüş ayrılığı yoktu. Şüphesiz Rabbin, kıyamet gününde ayrılığa düştükleri konularda onların arasında hüküm verecektir.
Şayet sana indirdiğimiz bu mesajların gerçekliği hakkında herhangi bir şüphen varsa senden öncekilere gönderilmiş kitapları okuyanlara sor. Andolsun ki sana Rabbinden hakikatin kendisi Kuran gelmiştir. Sakın şüpheye düşenlerden olma!
Bir de Allah’ın ayetleri karşısında yalana sarılanlardan da olma; yoksa büsbütün kaybedenlerden olursun!
Gerçek şu ki, Rabbinin azap kelimesini/sözünü hak edenler iman etmeyenlerdir.
Zira onlar hakikatin her türlü belgesi kendilerine gelse bile can yakıcı azabı görene kadar iman etmezler.
Keşke olsaydı, ne yazık ki Yunus’un toplumu dışında belde halklarından (azabımız gelmeden önce) iman edip imanının faydasını gören bir toplum olmadı. Fakat Yunus’un toplumu (azap onlara gelmeden) iman ettiler, biz de onlardan dünyadaki rezillik azabını kaldırdık ve onları bir süre daha dünyadaki nimetlerden yararlandırdık.
Şayet Rabbin isteseydi, yeryüzünde bulunanların tümü iman ederdi. Hal böyleyken insanları iman edinceye kadar sen mi zorlayacaksın?
Allah’ın izni (akıl ve irade vermesi) olmasaydı hiç kimse iman edemezdi. Zira O, aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır.