Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :
Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla ve bizi merhametinle kuşat. Çünkü sen merhametlilerin en merhametlisisin!
Buzağıyı ilah edinenlere gelince onlar yakında Rablerinden bir gazaba uğrayacaklar ve dünya hayatında da zillete mahkûm olacaklar. Zira biz (Allah’a) iftira edenleri böyle cezalandırırız.
Ama kötülükleri işleyen sonra ardından tövbe edip yanlışından dönen ve iman edenler, şüphesiz ki Rabbin de bundan sonra eşsiz bir bağışlayıcıdır ve çok merhamet edendir.
Musa sakinleşip öfkesi yatışınca levhaları aldı. Levhaların içinde Rabbinden korkup çekinenler için yol gösterici ve rahmet olan öğretiler vardı.
Ve Musa bizim belirlediğimiz yer ve zamanda halkından yetmiş kişiyi seçip getirdi. Onları şiddetli bir sarsıntı tutunca:
– Rabbim, eğer dileseydin beni ve onları daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin? Bu senin imtihanından başka bir şey değildir. Sen, onunla dileyeni sapıklıkta bırakır ve dileyene de doğru yolunu gösterirsin. Sen bizim velimizsin/koruyucumuzsun. Bizi bağışla, bize merhamet et! Zira sen bağışlayanların en hayırlısısın!
Bize bu dünyada ve ahirette iyilik yaz; biz pişmanlık içinde sana yöneldik. Allah da buyurdu ki:
– Hak eden kimseyi cezalandırabilirim, ama rahmetim her şeyi kuşatmıştır, rahmetimi sorumlu davrananlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inanıp güvenen müminlere yazacağım.
Onlar ki, ellerindeki Tevrat ve İncil’de tanıtılmış bulacakları ümmi nebi olan elçiye tabi olan kimselerdir. O (elçi) onlara iyi ve güzel, kötü ve çirkin olanı bildirir ve onlara temiz ve yararlı şeyleri helal; pis ve zararlı olanları da haram kılan Allah’ın emirlerini haber verir, onları zorlayan ve ağır gelen hükümleri ve yükümlülükleri kaldırır, kendilerine yasaklananların kaldırıldığını görürler. Ona inanıp güvenen, ona saygı gösteren, ona yardım eden ve ona indirilen o nura/Kuran’a uyanlar işte bunlar kurtuluşa erenlerdir.
De ki:
– Ey insanlar, Ben, göklerin ve yerin egemenliğinin yalnızca kendisine ait olduğu, kendisinden başka ilah olmayan, hayatı ve ölümü yaratan Allah’ın hepinize gönderilmiş elçisiyim. Öyleyse Allah’a ve O’nun mesajlarına tam olarak inanıp güvenmiş, ümmi nebi olan elçiye iman edin. O elçiyi izleyin ki doğru yolu bulabilesiniz.
Musa’nın kavminden hakkı gösteren ve o hakla adaleti gözeten bir topluluk vardı.
Biz onları on iki kabileye ayırmıştık. Toplumu Musa’dan su istediğinde ona “Asan ile kayaya vur” diye vahyetmiştik. Oradan on iki pınar fışkırmış ve her kabile hangi pınardan su içeceğini bilmişti. Ayrıca biz onları çölde bulut ile gölgelendirmiş ve onlara men ve selva/kudret helvası ve bıldırcın eti ikram etmiştik de size verdiğimiz rızıkların temiz ve güzel olanlarında yiyin! Demiştik. Hâlbuki onlar bize kötülük etmiyorlar sadece kendilerine zulmediyorlardı.
Hani bir zamanlar onlara:
– Şu beldeye yerleşin ve oradaki nimetlerden istediğiniz gibi istifade edin ve „Bizi bağışla’ diye tevazu ile kapıdan girin ki biz de sizin günahlarınızı bağışlayalım, iyi davrananları daha fazla ödüllendiririz denilmişti.
Fakat onlardan emri dinlemeyen zalimler, sözü kendilerine söylenenden başkası ile değiştirdiler. Biz de üzerlerine gökten azap yağdırdık.
Onlara deniz kıyısındaki kasaba halkının başına gelenleri sor! Hani avlanma yasağı olan Cumartesi günü balıklar kıyıya akın ediyorlar diğer günlerde ise görünmüyorlardı. Böylece o beldenin halkı tamah edip Cumartesi yasağını çiğniyordu işte biz de onları yoldan sapmalarından dolayı böyle sınıyorduk.
İçlerinden bir grup:
– Allah’ın helak edeceği ve şiddetli bir ceza ile cezalandıracağı topluma ne diye öğüt verip duruyorsunuz? Demişti. Uyaranlar da "Rabbimizin huzurunda ona sunacağımız bir mazeretimiz olsun, belki de öğüt alıp sakınırlar" dediler.
Ve onlar kendilerine yapılan öğüt ve uyarıları umursamayınca biz de kötülüğe engel olmaya çalışanları kurtardık ve yasağı çiğneyen o zalimleri de yoldan çıkmalarından dolayı çok kötü bir şekilde cezalandırdık.
Ve haddi aşıp kendilerine yasaklananları çiğnediklerinde biz de onlara “Alçak maymunlar olun"! Dedik.
Rabbin, kıyamet gününe kadar onlara büyük acılar çektirecek kişileri ortaya çıkaracağını bildirmişti. Zira senin Rabbin hem hesabı çok hızlı görendir hem de çok merhametli ve çok bağışlayandır.
Biz İsrailoğullarını paramparça ederek gruplar halinde yeryüzüne dağıttık. Gerçi onlardan erdemli ve dürüst olanlar da vardır, böyle olmayanlar da. Onları belki dönerler diye bolluk ve sıkıntılarla sınadık.
Onların ardından, onları izleyen ve kitaba varis olan bir nesil geldi. Bu dünyanın geçici malını alıyor, nasıl olsa bağışlanacağız diyerek ayaklarına gelen benzer fırsatlara da hemen koyuluyorlardı. Hâlbuki o kitaptan aldıkları ders ile Allah hakkında haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dair kendilerinden sağlam bir misak/söz alınmamış mıydı? Oysa sorumlu davrananlar için ahiret yurdu daha iyidir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
Bu Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazın hakkını verenlere gelince biz böyle ıslah edicilerin mükâfatını asla zayi etmeyiz.
Dağı onların üzerine sanki bir gölgelik gibi kaldırmıştık. Öyle ki dağın başlarına düşeceğini zannettiler. Ve onlara “Size verdiğimiz vahye kuvvetle sarılın. Onun içindekileri aklınızda tutun ki sorumlu davranasınız.” dedik.
Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından soylarını çıkardığında/buluğ çağına gelince, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki:
– Ben, sizin Rabbiniz/sahibiniz değil miyim? Onlar:
– Evet, sen bizim Rabbimizsin/sahibimizsin dediler. Kıyamet günü, “Bizim bundan haberimiz yoktu” dersiniz diye biz de şahit olduk.
Ve bir de: - Atalarımız daha önceden şirk koşmuşlar. Biz de onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi batılı hayat tarzına dönüştürmüş olanların yüzünden bizi helak mi edeceksin? Dersiniz diye.
Belki öğüt alıp dönersiniz diye ayetleri işte böyle etraflıca açıklıyoruz.
Kendisine ayetlerimizi verdiğimiz halde ondan sıyrılıp şeytanın oyuncağı olan büsbütün sapıtıp azgınlardan olup çıkan kimsenin haberini de ilet.
Eğer isteseydik onu ayetlerimizle yüceltirdik. Fakat o dünyaya sarıldı heveslerine uydu ve hırsına mağlup oldu. İşte böylesinin durumu üstüne varsan da kendi haline bıraksan da hırlayıp dilini sarkıtan köpeğin durumuna benzer. Ayetlerimiz karşısında yalana sarılan toplumun durumu işte böyledir. Öyleyse sen bu kıssaları anlat, belki düşünüp öğüt alırlar.
Ne berbattır, ayetlerimiz karşısında yalana sarılan ve böylece kendilerine zulmedip yazık eden toplumun örneği!
Kimin rehberi Allah ise işte o doğru yolu bulmuştur ve O kimin de sapıklığını onaylamışsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
Andolsun ki, kalpleri olup da gerçeği anlamayan, gözleri olup da gerçeği görmeyen ve kulağı olup da gerçeği duymayan insan ve cinlerden çoğu cehennemi hak etmişlerdir. İşte onlar hayvanlar gibidir, hayır onlardan daha aşağıdırlar, çünkü onlar gerçeklerden habersizdirler.
En güzel isimler Allah’ındır. O’na o isimleri ile dua edin. O’nun isimleri konusunda sapanları bırakın. Nasıl olsa onlar zamanı geldiğinde yaptıklarının cezasını görecekler.
Yarattığımız insanlardan kimileri de vardır ki hakka ve hakikate yöneltirler ve bununla adaleti gerçekleştirirler.
Ayetlerimiz karşısında yalana sarılanları ise onları bilmedikleri bir yerden yavaş yavaş bitişe ve helake sürükleyeceğiz.
Ama onlara mühlet veriyorum, fakat vakti geldiğinde cezalandırmam çok çetin olacak.
Şimdi onlar arkadaşları (Muhammed’de) delilikten bir eser olmadığını hiç düşünmüyorlar mı? O ancak açıkça bir uyarıcıdır.
Onlar göklerin ve yerin yönetim sistemine ve Allah’ın yaratmasındaki özelliklere ve ecellerinin yaklaşmış olabilme ihtimaline bakmıyorlar mı? Artık bu haberden sonra daha hangi hadise inanacaklar?
Allah kimin sapıklığını onaylamışsa onu doğru yola getirecek yoktur. O, onları azgınlıkları içerisinde debelenmeye terk eder.
Sana o saatin bu dünyanın sonunun ne zaman geleceğini soruyorlar. De ki:
– Onun bilgisi sadece Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O göklerde ve yerde çok ağır bir olaydır ve o size ansızın gelecektir, Sanki sen onun bilgisini elde etmen mümkünmüş gibi sana soruyorlar. De ki:
– Onun bilgisi sadece Allah’a mahsustur. Ama insanların çoğu bu gerçeği bilmez.
De ki:
– Allah dilemedikçe benim kendim için bir fayda sağlamaya ve başıma gelecek belayı def etmeye gücüm yetmez. Eğer ben, bilmiş olsaydım, kendi hayrıma ne varsa temin ederdim de bana hiçbir sıkıntı dokunmazdı. Oysa ben inanmak isteyen bir toplum için sadece uyarıcı ve müjdeciyim.
O, sizi tek bir özden/candan yarattı, onun teskin olup huzur bulması için aynı özden/candan eşini var etti. Erkek eşine sarılınca kadın hafif bir yük yüklendi ve o yükü belirli bir süre taşıdı nihayet yükü ağırlaşınca her ikisi de Allah’a "Eğer bize sağlıklı bir evlat verirsen kesinlikle şükredenlerden olacağız" diye dua ettiler.
Allah da onlara sağlıklı bir evlat verince o çocuğun dünyaya gelmesinde, başka varlık ve kişileri pay sahibi yaptılar. Oysa Allah onların şirk koştukları şeylerden çok yücedir.
Yoksa onlar kendileri yaratılmış olup, hiçbir şey yaratamayanları şirk koşarak Allah’a ortak mı ediyorlar?
Oysa onlar kendilerine bile yardım edemezler. Kaldı ki onlara yardım etsinler.
Onları doğru yola çağırsanız da size uymazlar. Onlara yalvarsanız da sessiz kalsanız da sizin için bir şey değişmez.
Şüphesiz ki Allah ile aranıza koyup yardıma çağırdıklarınız sizin gibi kullardır, eğer onların size yardım edeceğine dair iddianızda doğruysanız haydi çağırın da cevap versinler!
Onların yürüyebilecek ayakları mı, yoksa tutacakları elleri mi, yoksa görebilecek gözleri mi var, yoksa işitebilecek kulakları mı var? De ki:
– Ortak koştuklarınızı yardıma çağırın sonra bana tuzaklarınızı kurun da bana hiç fırsat tanımayın.
–Benim velim ve yardımcım bu kitabı/Kuran’ı indiren Allah’tır. Zira o iyi kullarını korumaya devam eder.
Allah ile aranıza koyup dua ile yalvarıp yakardıklarınızın size yardım etmeye güçleri yetmez. Çünkü onlar kendilerine bile yardım edemezler.
Onları doğru yola çağırsanız da sizin çağrınızı işitmezler. Onları sana bakar görürsün fakat onlar göremezler.
Sen hoş görülü davran iyi ve güzel olanı tavsiye et ve kendini bilmezlere aldırış etme!
Şayet şeytan seni kışkırtıp kötü düşünce ve davranışa sürükleyecek olursa hemen Allah’a sığın. Zira O her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :