Ey İman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları evliya/dost ve ortaklar edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostudur. Sizden kim onları dost ve ortaklar edinirse, o da onlardandır. Allah, Yahudi ve Hıristiyanları dost ve müttefik edinenleri amaçlarına ulaştırmaz.
Kalplerinde hastalık olanların: “İşlerin ters gidip, başımıza bir felaket gelmesinden korkuyoruz.” diyerek onların çıkarları için koşuşturduklarını görürsün. Belki Allah, bir zafer verir veya katından bir talimat gelirse, içlerinde gizlediklerinden dolayı vicdan azabı çekmeye başlarlar.
İman edenler; “Sizinle beraber olacaklarına dair, var güçleriyle Allah’a yemin edenler bunlar mı?” derler, onların bütün çabaları boşa gitmiş ve sonuçta kaybeden onlar olmuştur.
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (1) bilsin ki Allah, onların yerine öyle bir toplum getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah’ı. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu davranırlar, Allah yolunda tüm gayretlerini sarf ederler ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın hak edene verdiği lütfudur. Allah ikramı geniş olandır ve her şeyi bilendir. (2).
Sizin gerçek veliniz Allah, O’nun elçisi, namaz kılan, zekât veren ve O’nun emirlerine boyun eğen müminlerdir.
Kim, Allah’a, Allah’ın mesajını tebliğ eden elçisine ve müminlere düşman olursa bilsin ki Allah’ın taraftarları galip gelecek olanlar işte bunlardır.
Ey iman edenler! Gerek ehli kitaptan ve gerekse bu vahye inanmayan kâfirlerden dininizi alaya ve eğlenceye alanları, dost ve müttefik edinmeyin. Eğer kendi değerlerinize inanıp güveniyorsanız Allah’a karşı sorumlu davranın.
Siz birbirinizi namaza çağırdığınızda, onu alaya ve eğlenceye alırlar. Bu, onların aklını kullanmayan bir toplum olmasındandır.
De ki: “Ey kitap ehli! Siz sadece biz Allah’a, bize indirilen Kuran’a ve daha önce indirilenlere inandığımız için mi bizden nefret ediyorsunuz?(1). Şüphe yok ki çoğunuz yoldan çıkmış fasık durumundasınız (2).
De ki; “Size Allah katında bundan daha beter bir cezayı hak edenleri ve Allah’ın lanetine ve gazabına uğrayacakları haber vereyim mi? onlar maymunlar gibi şımarır, domuzlar gibi davranırlar ve tağuta kulluk ederler. İşte onlar, Allah katında yeri en kötü olan ve doğru yoldan en fazla sapmış olanlardır.”
Onlar size geldiklerinde: “İman ettik.” derler, oysa sizin yanınıza kâfir olarak girmiş ve yine kâfir olarak çıkmışlardır. Gizlemekte olduklarını Allah daha iyi bilir.
Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta ve haram yemekte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları şey ne kötüdür!
Hâlbuki Rabbe adananlar ve bilginlerin onları günahkârca söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yapmakta oldukları ne kötüdür.
Yahudiler: “Allah cimrileşti.” dediler. Hay elleri bağlanasıcalar. Böyle dedikleri için lanet olsun onlara. Oysa Allah’ın cömertliği sınırsız ve nimetleri sonsuzdur, nasıl dilerse öyle sarf eder (1). Elbette Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır(2). Onların arasındaki düşmanlık ve kin kıyamete kadar sürecektir. Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürür. Ülkede fesat çıkarmak için yarışırlar (3). Ama Allah, bozguncuları sevmez(4).
Kitap ehli; inanıp güvenseler ve sorumlu davransalardı, onların günahlarını silip affeder ve onları nimetlerle dolu cennetlere koyardık.
Yine onlar, Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirilen Kuran’ı gereğince uygulasalardı nimetler içinde yüzerlerdi (1). İçlerinden itidalli ve ölçülü olan ve söz dinleyen kimseler de vardır (2) fakat onların çoğunun yaptıkları ne kötüdür?
Ey Elçi! Rabbinden sana indirilen Kuran’ı aynen beyan et! Eğer bunu yapmazsan, onun mesajını tebliğ/iletme elçilik görevini yapmamış olursun. (1). Çünkü Allah, seni kâfir insanlardan koruyacaktır (2). Zira Allah, bu kâfirler toplumunu hedefine ulaştırmaz(3).
De ki; “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size son indirilen Kuran’ı uygulamadıkça hiçbir değeriniz yoktur(1). Andolsun ki Rabbinden sana indirilen Kuran, onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını artıracaktır (2). O halde o kâfirler toplumu için üzülme (3).
Bu vahye iman edenler, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan kim Allah’a, ahiret gününe iman eder ve imanına yaraşır doğru ve güzel işler yaparsa, onlara azap korkusu yoktur ve üzülmeyeceklerdir.
Vaktiyle biz İsrailoğullarından misak/söz almış ve onlara elçiler göndermiştik. Elçiler, onların arzu ve heveslerine uymayan mesajla geldiğinde onların bir kısmını yalancılıkla suçladılar, bir kısmını da öldürdüler.
Onlar, başlarına bir felaket gelmeyeceğini zannederek, ilahi uyarılara kör ve sağır davrandılar. Sonra Allah, onların tövbesini kabul etti. Daha sonra yine onların çoğu ilahi hakikatlere kör ve sağır davrandılar. Hâlbuki Allah, yaptıklarını çok iyi görmektedir.
Şüphesiz, “Allah, Meryem’in oğlu Mesih’tir!” diyenler düpedüz kâfir olmuştur. Oysa Mesih onlara şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Hem benim Rabbim hem de sizin Rabbiniz/sahibiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, kesinlikle Allah, ona cenneti haram kılar, artık onun varacağı yer ateştir. Zira Allah’a şirk koşan zalimlere hiçbir yardımcı yoktur.
Şüphesiz, “Allah, üçün üçüncüsüdür.” diyenler de düpedüz kâfir olmuşlardır. Oysa bir tek ilahtan başka ilah yoktur. Eğer bu söylemlerine bir son vermezlerse, onlardan küfredenlere kesinlikle acıklı bir azap dokunacaktır.
Onlar hala Allah’a tövbe ile yönelip af dilemezler mi? Hâlbuki Allah, çok bağışlayandır ve merhamet edendir.
Meryem oğlu Mesih, sadece bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir. Onun annesi de özü sözü doğru, iffetli bir kadındır. Her ikisi de diğer ölümlü insanlar gibi bildik gıdalarla beslenirlerdi. Bak, biz onlara gerçeği bildiren ayetleri nasıl da açıklıyoruz! Sonra bak, nasıl hakikati ters yüz ediyorlar!
De ki: “Siz Allah ile aranıza koyup, size zararı da yararı da dokunması mümkün olmayan birine mi kulluk ediyorsunuz? Oysa Allah, her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.”
De ki: “Ey Kitap ehli! İnanç sisteminizde haksız olarak aşırı gitmeyin. Daha önce doğru yoldan sapmış ve birçoklarını saptırmış olan ve şimdi de doğru yoldan büsbütün sapmış durumda bulunan kişilerin heveslerine ve sapık inançlarına uymayın.
İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın dili ile lanetlendiler. Bu, onların isyan etmeleri ve haddi aşmalarındandı.
Çünkü onlar birbirlerini yaptıkları kötülüklerden vazgeçirmeye çalışmıyorlardı. Ne fena işler yapıyorlardı öyle!
Onlardan çoğunun, kâfirleri dost ve müttefik edindiklerini görürsün, benlikleri kendilerine ne kötü işler yaptırıyor öyle! Onun için onlar, Allah’ın hışmına uğramışlardır ve onlar azaba mahkûmdurlar.
Eğer onlar Allah’a, Nebi’ye ve sana indirilen Kuran’a iman etmiş olsalardı, onları dost ve sırdaş edinmezlerdi. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış fasıklardır.
İman edenlere düşmanlıkta, insanların içinde en şiddetlisi olarak Yahudileri ve şirk koşanları bulursun. İman edenlere sevgice en yakın olarak da: “Biz, Nasarayız (İsa’ya Allah yolunda yardımcılarız)” diyenleri bulursun. Bu, onların arasında (Bu mesaj/Kuran’a karşı) büyüklük taslamayan bilginler ve rahipler bulunmasındandır.
Onların, elçiye indirilen ayetleri işittiklerinde, gerçeği kavramalarından dolayı gözlerinden yaşlar aktığını görürsün: “Rabbimiz, iman ettik, bizi hakikate şahit olanlarla birlikte yaz!” derler.
“Ve Rabbimizin, bizi güzel kullarının arasına katmasını arzularken neden Allah’a ve bize gelen hakikate Kuran’a iman etmeyelim ki?”
Bu sözlerine karşılık olarak Allah, onları tabanından ırmakların çağladığı ve içinde kalacakları cennetlerle ödüllendirmiştir. İşte iyi kimselerin mükâfatı budur.
Ayetlerimize inanmayan ve ayetlerimize karşı yalana sarılanlar; işte onlar yakıcı ateşi boylayacaklar.
Ey iman edenler, Allah’ın size helal kıldığı temiz ve güzel şeyleri kendinize haram kılmayın. (Haram ve helal koyarak) Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemeyin. Zira Allah, sınırları çiğneyenleri sevmez.
Allah’ın size verdiği helal ve temiz rızıklardan yararlanın. Ve kendisine inanıp güvendiğiniz Allah’a karşı sorumlu olun.
Allah, düşüncesizce ettiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutmaz ama bilinçli olarak yaptığınız yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yemini bozmanın keffâreti, kendi ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak veya giydirmek ya da bir köleyi özgürlüğe kavuşturmaktır. Bunları yapmaya imkân bulamayan da üç gün oruç tutar. Bu bozduğunuz yeminlerin keffâretidir. Öyleyse yeminlerinize sadık olun. Şükredesiniz diye Allah, ayetlerini işte böyle açıklıyor.
Ey iman edenler! Sarhoş edici her türlü içki/aklı örten, kumar ve şans oyunları, tapınmak için dikilmiş taşlar, fal ve kehanet aletleri şeytan işi birer pisliktir. Bütün bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
Şeytan, içki/aklı örten ve kumar ile sadece aranıza düşmanlık ve nefret tohumları saçmak ve sizi, Allah’ın zikri Kuran’dan ve namazdan alıkoymak istiyor. Öyleyse artık bunlardan vaz geçeceksiniz değil mi?
O halde Allah’a itaat edin, Allah’ın mesajlarını tebliğ eden elçiye itaat edin ve günahlardan sakının. Eğer, yüz çevirirseniz biliniz ki elçimize düşen sadece açıkça tebliğ etmektir.
İman edip, imanın gereği güzel işler yapanlara; günahlardan sakınarak, imanda sebat edip doğru ve güzel işler yapmaya devam ettikleri müddetçe, geçmişte içki içme ve kumar geliri yemelerinden dolayı bir sorumluluk yoktur. Sonra sorumlu davranır ve iman eder ve de sakınarak iyilik yaparsa işte Allah, böyle iyilik edenleri sever.
Ey İman edenler! Allah, görmediği halde kendisinden korkanları açığa çıkarmak için ellerinizle ve mızraklarınızla avlayabileceğiniz yakınlıktaki av hayvanlarıyla, sizi mutlaka sınayacaktır. Artık kim bundan sonra sınırları çiğnerse onun için acıklı bir azap vardır.
Ey İman edenler! İhramlı iken av hayvanını öldürmeyin. Sizden kim bu yasağı bilerek onu öldürürse, onun cezası, içinizden adil iki kişinin belirlediği evcil hayvanı Kâbe’ye ulaştırarak kurban etmektir. Ya da buna denk bir miktarda yoksulları doyurmaktır veya buna denk bir oruç tutmaktır ki işlediği günahın cezasını böylece çekmiş olsun. Allah, geçmişte yapılanları affetmiştir. Fakat her kim bir daha bu suçları işlerse Allah ona yaptığının acısını tattırır. Çünkü Allah, güçlüdür ve hak edeni cezalandırandır.
Hem sizin hem de yolculuk yapanların yararlanması için, suda yaşayan hayvanların avlanması ve yenmesi size helal kılınmıştır. İhramlı olduğunuz müddetçe kara hayvanlarını avlamak da size haram kılınmıştır. Huzurunda toplanacağınız Allah’a saygılı olun.
Allah, Beyt-ül Haram olan Kâbe’yi, dokunulmaz ayı, (Savaşın yasak olduğu haram aylar) gerdanlıklı ve gerdanlıksız kurban hayvanlarını, dini semboller ve ticari hayatın canlanması için vesile kıldı. İşte bu, Allah’ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah’ın her şeyi bilen olduğunu anlamanız içindir.
Biliniz ki Allah hem cezalandırması çok şiddetli olandır hem de çok bağışlayıcı ve merhamet edendir.
Elçiye düşen ancak apaçık tebliğdir (1). Zira Allah, açığa vurduklarınızı da içinizde gizlediklerinizi de bilir (2).
De ki: “Kötü ve çirkin şeylerin çokluğu seni şaşırtsa da kötü/haram ile temiz/helal asla bir değildir. Ey akıl sahipleri! Allah’ın koyduğu sınırlara riayet edin ki kurtuluşa erebilesiniz.