Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yol kılavuzu olan işte bu kitabın içinde hiçbir şüpheye yer yoktur.
O korunmak isteyenler ki; gayba/Kur'an da bildirilenlere inanır, namazı kılar ve verdiğimiz rızıktan harcarlar.
Yine bunlar; sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilenlere ve ahirete de kesin olarak inanırlar.
İşte bunlar Rablerinin rehberliğinde olanlardır ve işte bunlardır kurtuluşa erecek olanlar.
Gerçeği örtbas eden kâfirlere gelince; onları uyarsan da uyarmasan da fark etmez, onlar artık inanmazlar.
O kâfirler Allah"ın yol gösterici kitabı Kuran'a kalplerini ve kulaklarını kapatmış gözleri ile görmek istememişler ve azabı hak etmişlerdir.
İnsanlardan bir kısmı da Allah'a ve ahiret gününe inanmadıkları halde inandık derler, hâlbuki onlar mümin değillerdir.
Bununla Allah'ı ve inananları aldatmaya uğraşırlar, ama kendilerinden başkasını aldatamazlar da farkında olmazlar.
Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah ile aldattıkları için hastalıkları artırmıştır. Onlara, yalan söylemelerinden dolayı acı veren azap vardır.
Onlara "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın." Denildiğinde "Bizler sadece düzelticiyiz." derler.
İyi bilin ki asıl bozguncular kendileridir, fakat farkında değillerdir.
Onlara "İman eden insanların inandığı gibi inanın!" denilince, "Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?" derler. Dikkat edin! Asıl beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler.
İnananlarla karşılaştıklarında "İnandık" derler. Şeytanlarının yanına varınca da "Biz, sizinle beraberiz. Onlarla sadece alay ediyoruz" derler.
Allah onlara süre verir yanlıştan dönmeleri için ama Onlar alaycı tutumları içinde şaşkın ve taşkınlıkları ile bocalarlar.
İşte bunlar, doğru yol yerine sapıklığı satın aldılar ama bu ticaretleri asla kâr etmedi ve onlar doğru yolu bulanlardan da olamadılar.
Onların hali, çevresini aydınlatmak için ateş yakan kimsenin haline benzer. Ateş onun çevresini aydınlattığı sırada Allah onun ışığını giderir de hiçbir şey göremez bir halde onları karanlıklar içerisinde bırakıverir.
Onlar sağırdırlar, dilsizdirler ve kördürler. Artık bir daha dönemezler.
Yahut onların durumu gökten boşanan bir yağmura benzer. O yağmurda karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek vardır. Onlar yıldırımlardan ölüm korkusuyla parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Şüphesiz ki Allah bu kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
Şimşek sanki gözlerini kör edecek gibi olur; şimşek çevrelerini aydınlattığında onun ışığında yürürler, ortalık birden kararınca da orada dikilip öylece kalırlar. Eğer Allah isteseydi onların kulaklarını sağır ve gözlerini de kör ederdi. Zira Allah her şeye gücü yetendir.
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize/sahibinize kulluk ediniz ki, O'na karşı gelmekten korunmuş olasınız.
O, yeryüzünü sizin için bir yaşam alanı kıldı, gökyüzünü de üzerinize bir bina yaptı. Gökten su indirerek de size rızık olsun diye onunla çeşit çeşit ürünler yetiştirdi. Bütün bunları bildiğiniz halde birilerini Allah'a denk tutmayın.
Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur'an'dan şüpheniz varsa ve iddianızda samimi iseniz Allah'ın berisinden tüm şahitlerinizi de yardıma çağırın da bunun benzeri bir sure de siz getirin.
Eğer bu işi yapamazsanız ki asla yapamayacaksınız, o zaman, kâfirler için hazırlanan ve yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi koruyun.
İman eden ve imanının gereği iyi ve güzel işler yapanlara, tabanından ırmakların çağladığı cennetler olduğunu müjdele! Ne zaman oradaki rızıklardan rızıklandırılsalar "Bu, daha önce de rızıklandığımız şey!" diyecekler. O rızıklar kendilerine dünyadakilerin bir benzeri olarak verilecektir ve orada onlar için tertemiz eşler de vardır ve onlar orada kalıcıdırlar.
Allah bir sivrisineği veya daha büyüğünü misal olarak vermekten çekinmez. İman edenler, bunun Rablerinden gelen hak/gerçek olduğunu bilirler, ama gerçeği örtbas eden kâfirlerin çoğu: "Allah, bu misalle ne demek istiyor?" diyerek Allah'ın doğru yolundan çıkarlar.
Ki onlar, Allah ile yapılan fıtrat sözleşmesini kabul ettikten sonra bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeylerin arasını ayıranlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlardır. İşte kaybedecek olanlar onlardır.
Nasıl olur da Allah'a karşı nankör olabilirsiniz? Oysa siz cansız iken size can verdi. Sonra sizin canınızı alacak, sonra da sizi diriltecek ve sonunda yalnızca O'na döndürüleceksiniz.
O, Allah ki yeryüzündeki her şeyi sizin için yaratmış sonra gökyüzüne yönelip yedi kat gök olarak düzenlemiştir. Zira o her şeyi bilendir.
Hani Rabbin meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife/yönetici tayin edeceğim." demişti. Melekler de "Yeryüzünde bozgunculuk yapan ve kan dökenlerden birisini mi halife/yönetici tayin edeceksin? Oysa biz seni durmadan övgü ile tespih ve takdis ediyoruz." dediler. Allah "Ben sizin bilmediklerinizi biliyorum." dedi.
Allah Âdem'e bütün isimleri öğretti. Sonra onları meleklere sunarak "Eğer sözünüzde samimi iseniz şunların isimlerini bana haber verin." dedi.
"Sen yücelerden yücesin! Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Bilen de hüküm veren de sensin sen." dediler.
Allah: "Ey Âdem! Onlara, şunların isimlerini haber ver." dedi. Âdem de meleklere onların isimlerini haber verince Allah "Size göklerin ve yerin gaybını ben bilirim aynı şekilde sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de sadece ben bilirim demedim mi?"
Meleklere "Âdem için secde edin/emre amade olun" demiştik de onlar da hemen emre amade oldular. Sadece İblis kaçınmış, büyüklenmiş ve kâfirlerden olmuştu.
"Ey Âdem! Sen ve eşin yeryüzü bahçesine yerleşin, dilediğiniz yerden bol bol yiyin ve şu kötülüğe/günaha yaklaşmayın/dünyayı ahirete tercih etme, yoksa kendilerine yazık edenlerden olursunuz." demiştik.
Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırdı, onları bulundukları yerden çıkardı. Biz de onlara "Hepiniz birbirinize düşman olarak oradan inin, yeryüzünde sizin için bir müddet yerleşme ve geçici bir yararlanma vardır." dedik.
Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı. Bunun üzerine, Rabbi de onun tövbesini kabul etti. Nitekim o, tövbeleri daima kabul eden ve merhametli olandır.
"Hepiniz oradan inin! Tarafımdan size bir doğru yol kılavuzu gelecek; kim benim doğru yol kılavuzuma uyarsa, onlara hiçbir korku yoktur ve onlar hiç üzülmeyeceklerdir." dedik.
Ama bizim ayetlerimize inanmak istemeyen ve onlara karşı yalana sarılanlar, cehennem halkı olacaklar ve onlar orada kalıcıdırlar.
Ey İsrailoğulları, bir zamanlar benim size verdiğim nimetimi hatırlayın. Bana verdiğiniz ahdi/sözü tutun ki ben de size verdiğim ahdimi/sözümü tutayım. Yalnızca benden çekinin!
Ve elinizde bulunanı tasdik edici olarak indirdiğim (Kuran'a) inanın ve onu inanmayarak kafir olanların ilki siz olmayın. Ayetlerimi az bir pahaya satmayın; yalnızca bana karşı sorumlu davranın!
Hakka batılı karıştırarak bile bile hakkı (Kuran'ı) gizlemeyin.
Namazı kılın, zekâtı verin, boyun eğenlerle beraber siz de boyun eğin.
Siz kitabı/Kuran'ı okuyup durduğunuz halde, insanlara iyiliği emrediyor da kendinizi unutuyor musunuz? Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?
Sabır ve salât ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü bu, Allah’a içten saygı duyanların dışındakilere ağır gelir.
Ki onlar Rablerine kavuşacaklarına inanırlar. Zaten O’na dönecekler.
Ey İsrailoğulları! Size olan nimetimi ve bir zamanlar sizi toplumlara üstün kıldığımı hatırlayın.
Öyle bir günden sakının ki; o gün kimsenin kimseye faydası olmayacak, kimseden şefaat kabul edilmeyecek, kimseden fidye alınmayacak ve onlar yardım da görmeyecekler.
Hatırlayın hani biz sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. O, size işkencenin en kötüsünü reva görüyor yani oğullarınızı kesiyorlar, kızlarınızı ise sağ bırakıyorlardı. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardı.
Hani sizin için denizi yarıp sizi kurtarmış ve gözünüzün önünde Firavun ve hanedanını suda boğmuştuk.