Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :
Hâ Mîm.
Hak ve hakikati apaçık ortaya koyan bu kitaba andolsun ki.
Biz bu Kuran’ı anlayıp kavrayasınız diye Arapça okunan bir mesaj yaptık.
Zaten bizim katımızdaki ana kitaptan/sınırsız ilmimizden gelen bu Kuran çok yücedir ve her hükmü doğrudur.
Siz haddi aşan azgın bir topluluksunuz diye şimdi sizi Kuran ile uyarmaktan vaz mı geçelim?
Zira biz, önceki toplumlara da nice nebiyi elçi olarak gönderdik.
Ama o toplumlar kendilerine gelen her nebi ile alay etmişlerdi.
Biz de daha güçlü olan o toplumları helak etmişizdir, öncekilerin örneği ayetlerde geçmişti.
Şimdi onlara:
– Gökleri ve yeri kim yarattı? Diye soracak olsan:
– Üstün kudret sahibi ve her şeyi bilen Allah yarattı diyecekler.
Evet O, öyle bir Allah’tır ki; yeryüzünü yaşam alanı haline getirmiştir ve gideceğiniz yere kolayca ulaşasınız diye dağların arasından sizin için yollar açmıştır.
Gökten yağmuru belli bir kadere/ölçüye göre indiren de O’dur. Nasıl biz onunla ölü toprağa hayat veriyorsak siz de ölümden sonra böyle diriltileceksiniz.
Her türlü canlıyı dişi ve erkek olarak çiftler halinde yaratan da, binmeniz için gemileri ve hayvanları var eden de O’dur.
(13-14) Ki böylece onların üstüne kurulup hükmettiğinizde: “Bütün bunları bizim istifademize sunan Allah’ın şanı ne yücedir yoksa bizim buna asla gücümüz yetmezdi. Şüphe yok ki en sonunda biz Rabbimizin huzuruna çıkacağız,” diyerek Rabbinizin nimetlerini şükranla anasınız.
(13-14) Ki böylece onların üstüne kurulup hükmettiğinizde: “Bütün bunları bizim istifademize sunan Allah’ın şanı ne yücedir yoksa bizim buna asla gücümüz yetmezdi. Şüphe yok ki en sonunda biz Rabbimizin huzuruna çıkacağız,” diyerek Rabbinizin nimetlerini şükranla anasınız.
Ama buna rağmen Allah’ın kullarından bir kısmını ondan bir parçaymış gibi kabul ettiler. Şu bir gerçek ki bunu yapan insan apaçık bir nankörlük içindedir.
Yoksa O, yarattığı kullarından kızları kendine evlat edindi de oğlanları size mi ayırdı?
Oysa onlardan birine, Rahman’a layık gördüğü bir kız evladı müjdelendiği zaman yüzü kapkara kesilir ve öfkeden yutkunmaya başlar.
Süs içinde yaşamaktan başka bir işe yaramayan biri mi? der ve karmakarışık duygular içinde kendisiyle çekişir durur.
Bir de Rahman’ın kulları olan meleklerin dişi olduğunu iddia ediyorlar. Yoksa onlar meleklerin yaratılışına şahit mi oldular? Onların bu iddiaları kayda geçecek ve onlardan bunun hesabı sorulacaktır.
Kalkmışlar bir de: "Eğer Rahman dileseydi, asla biz onlara kulluk etmezdik" diyorlar. Onlar bu konuda hiçbir bilgiye sahip değiller, onlar sadece saçmalıyorlar.
Yoksa biz bundan önce onlara bir kitap vermişiz de ona mı dayanıyorlar?
Hayır söyledikleri tek şey:
– Biz, atalarımızı geleneksel bir din üzerinde bulduk, biz de ancak onların izinden giderek doğru yolu bulabiliriz.
Biz senden önce de hangi beldeye bir uyarıcı gönderdiysek oranın zenginlikle şımarmış seçkinleri de aynen bunlar gibi: "Biz atalarımızı geleneksel bir din üzerinde bulduk ve tabii ki onların izini takip edeceğiz" demişlerdi.
Elçi de: “Peki ya ben size atalarınızın dininden daha doğru bir din getirmişsem?” deyince onlar da: “Biz seninle gönderileni tanımıyoruz diyerek kâfir oldular.
Sonunda biz de onlara yaptıklarının acısını tattırdık. Bak bakalım hakikat karşısında yalana sarılanların sonu nasıl olurmuş?
Hani bir zaman İbrahim babasına ve kavmine demişti ki:
– Benim sizin kulluk ettiklerinizle hiçbir ilgim yoktur.
Ben ancak beni yaratana kulluk ederim. Zaten bana doğru yolu gösterecek de O’dur.
İbrahim, “Allah’tan başkasına kulluk etmeme” ilkesini hakka yönelmeleri için, en temel inanç ilkesi olarak gelecek nesillere miras bıraktı.
Ama ben yine de atalarını, bu Kuran ve onu açık bir şekilde tebliğ eden elçi kendilerine gelene kadar nimetlerinden faydalandırdım.
Fakat bu Kuran onlara geldiği zaman:
– Bu sihirli bir sözdür, biz ona inanmıyoruz, dediler.
Bir de:
– Bu Kuran şu iki şehrin büyük adamlarından birine indirilmesi gerekmez miydi? Dediler.
Rabbinin rahmetini taksim etmek onlara mı kalmış? Hâlbuki dünya hayatında onların rızıklarını taksim eden ve bir kısmı diğer bir kısmını istihdam etsin diye onları farklı alan ve oranlarda birbirlerine üstün kılan da biziz. Rabbinin sana olan rahmeti onların biriktirdiği her şeyden daha değerlidir.
Şayet insanların, onlara imrenerek tek bir küfür topluluğu haline gelme sakıncası olmasaydı, biz Rahman’a inanmayanların evlerinin tavanlarına çıktıkları merdivenleri gümüş ile donatırdık.
Hatta evlerinin kapılarını ve arkalarına yaslandıkları koltukları da.
Onları altınlara mücevherlere boğardık. Ne var ki bütün bunlar şu dünya hayatının gelip geçici zevklerinden başka bir şey değildir. Oysa Rabbinin katındaki ahiret, günahlardan korunan muttakiler içindir.
Kim Rahman’ın uyarı dolu mesajı Kuran’a umursamaz bir tavırla yaklaşırsa şeytan onun ayrılmaz bir arkadaşı yoldaşı olur.
Şeytanlar onları doğru yoldan saptırır ama onlar kendilerini hala doğru yolda sanırlar.
Nihayet o kişi yoldaşıyla birlikte huzurumuza çıktığında:
– Keşke seninle aramızda doğu ile batı kadar uzak bir mesafe olsaydı. Sen ne kötü bir yoldaşmışsın! Der.
Allah:
– Bugün gerçeği anlamanızın size hiçbir faydası yok çünkü siz ikiniz de bu Kuran’a haksızlık ederek zulmettiniz artık bu azabı hep birlikte çekeceksiniz.
Şimdi sen, sağıra işittirebilir misin? Veya köre, yani büsbütün yoldan sapmış bir kimseye doğru yolu gösterebilir misin?
Şimdi biz, onlara vaat ettiğimiz azabı göstermeden seni vefat ettirsek ki biz onlara yaptıklarının acısını er ya da geç mutlaka tattıracağız.
Yahut onlara vaat ettiğimiz azabı sağlığında sana göstersek ki, her durumda bizim onları cezalandırmaya gücümüz yeter.
Öyleyse sen, sana vahyolunan Kuran’a sımsıkı sarıl! Zira sen bu Kuran sayesinde dosdoğru yoldasın.
Kuşkusuz bu Kuran senin ve kavmin için bir şeref ve itibar kaynağıdır. Bilin ki bu Kuran’dan sorgulanacaksınız.
Senden önce elçiler gönderdiğimiz toplumlara sor bakalım, biz Rahman ile aralarına koyacakları bir takım varlıklara ilahlık yakıştırıp kulluk edilmesini emretmiş miyiz?
And olsun ki biz Musa’yı ayetlerimizle Firavun’a ve kurmaylarına göndermiştik, O da onlara:
– Ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim, dedi.
Musa onlara mucizelerimizi/ayetlerimizi gösterdiği zaman alay edip gülmeye başladılar.
Biz onlara her biri diğerinden daha büyük mucizeler gösterdik. Belki dönerler diye onları azabımızla yakalamıştık.
Her felaket karşısında onlar:
Ey sihirbaz! Rabbinin seninle olan ahdinin hatırına Rabbine yalvar, başımızdan bu azabı kaldırsın. Zira artık senin gösterdiğin yoldan gideceğiz, dediler.
Fakat biz onların başından bu azabı kaldırınca da sözlerinden caydılar.
Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :