“Ya da dirilmesini hayal dahi etmediğiniz bir varlığa dönüşün!” Onlar da “Bizi tekrar kim diriltecek?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa kim yarattıysa O!” Bunun üzerine sana alaycı bir şekilde başlarını sallayarak: “Peki o, ne zaman olacak?” De ki: “Belki de çok yakında!”
O gün sizi çağırdığında, derhal çağrısına O’nu överek uyacaksınız. Ve dünyada az bir zaman kaldığınızı zannedeceksiniz.
Kullarıma söyle; sözün en güzelini söylesinler, zira şeytan onların aralarını bozmaya çalışır. Hiç şüphesiz şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.
Rabbiniz, sizin neye layık olduğunuzu çok iyi bilmektedir. O rahmetine uygun görürse size rahmet eder, azabını hak etmiş görürse de sizi azaba uğratır. Zira biz, seni onların vekili olarak göndermedik.
Çünkü senin Rabbin, göklerde ve yerde her kim varsa hepsini en iyi bilendir. Biz bazı nebileri farklı özelliklerle her birini diğerine göre faziletli kılmışızdır. Bu çerçevede Davud’a Zebur’u verdik.
De ki: “Allah’a yakın saydıklarınızı, sıkıntıya düştüğünüzde çağırın bakalım. Ne sizden sıkıntıyı gidermeye ne de onu iyiliğe çevirmeye güçleri yeter!”
Oysa onların dua ile yalvarıp yakardıkları kimseler var ya; Allah’a en yakın olduğunu sandıkları hangisi ise onlar da Rablerine daha yakın olmak için yol ararlar. Ve O’nun rahmetini ümit ederler, azabından ise korkarlar. Zira Rabbinin azabı çok korkunçtur.
Hiçbir toplum yoktur ki; kıyamet gününden önce onu ya helak etmişiz, ya da onu şiddetli bir şekilde cezalandırmışızdır. İşte bu kitapta/yeryüzünde kalıntılar şeklinde yazılmıştır.
Öncekilerin yalanlamış olması bizi ayetler göndermemizi engellemedi. Semûd’a, apaçık bir mucize olarak o dişi deveyi vermiştik ama onu hunharca keserek emrimize karşı gelip kendilerine zulmettiler. Zira biz ayetleri korkutarak uyarmak için göndeririz.
Hani sana “Senin Rabbinin, tüm insanları ilmiyle çepeçevre kuşattığını” söylemiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı ve Kuran’da lanetlenmiş olan o ağacı da insanlar için bir imtihan vesilesi kıldık. Biz onları korkutarak uyarıyoruz, ancak bu onların daha büyük taşkınlık yapmalarından başka bir şeyini arttırmıyor.
Hani biz meleklere: “Adem için secde edin/onun emrine girin!” dediğimizde, İblis dışında hepsi secde etti. İblis: “Çamurdan yarattığın kimseye ben secde mi ederim?” dedi.
“Benden üstün tutacak bunu mu buldun? Eğer, beni kıyamet gününe kadar ertelersen; çok azı dışında onun soyunun hepsini azdırıp emir ve kumandam altına alacağım!” dedi.
Allah: “Çık git huzurumdan, onlardan kim sana uyarsa hepinizin cezası cehennemdir. Tam ve eksiksiz bir ceza!”
Haydi şimdi onlardan gücünün yettiğini vesvesenle ayart, onların üzerine süvarilerinle ve piyadelerinle saldır. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol ve onlara çeşitli vaatlerde bulun! Unutmayın ki şeytanın vaatleri aldatmacadan başka bir şey değildir.
“Şunu iyi bil ki, benim has kullarımın üzerinde senin hiçbir etkin gücün olmayacaktır. Zira Rabbin vekil olarak yeter.”
O Rabbiniz ki, lütuf ve kereminden payınıza düşeni arayasınız diye sizin için denizlerde gemileri yüzdürendir. Çünkü O, size karşı çok merhametlidir.
Denizde bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığınızda, Allah ile aranıza koyup dua ile yalvarıp yakardıklarınız sizi yüz üstü bırakıp kaybolur; sadece O kalır. Ama sizi kurtarıp karaya çıkardığında da O’ndan yüz çevirirsiniz. Zira insanoğlu çok nankördür.
Peki Allah’ın sizi karada yerin dibine batırmayacağından veya üzerinize taşlar yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden yana bir garantiniz mi var? Sonra da O’ndan başka dayanıp güvenecek bir koruyucu bulamazsınız.
Yahut onun sizi; başka bir sefer için denize döndürmeyeceğinden, denize döndürdüğünde de nankörlüğünüzden dolayı üzerinize şiddetli kasırgalar göndererek sizi sulara gömmeyeceğinden yana bir garantiniz mi var? Sonra da bize karşı size arka çıkacak kimse bulamazsınız.
And olsun ki biz Ademoğullarına değer vererek ikramda bulunduk. Karada ve denizde onlara ulaşım imkânları sağladık, temiz ve güzel rızıklarla rızıklandırdık. Böylece onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık.
O gün, biz bütün insanları önderleriyle birlikte çağıracağız. Kitabı sağından verilenler, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve en küçük bir haksızlığa uğramayacaklar.
Her kim bu dünyada ayetlerimize karşı kör davranırsa, o ahirette de kör olacak hatta daha beter bir durumda olacak.
Az kalsın seni ayartıp, sana vahyettiğimiz Kuran dışında; bizim adımıza birtakım şeyler uydurtarak, böylece bize iftira etmeni sağlayacaklardı ve o takdirde seni Halil/dost edineceklerdi.
Eğer biz seni sağlam tutmamış olsaydık, sen de onlara az da olsa meyledecektin.
O takdirde biz de sana hayatın da, ölümün de acısını kat kat tattırırdık. Sonra da bize karşı sana yardım edecek kimse bulamazdın.
Bunu başaramayanlar, seni yurdundan sürüp çıkarmak için az kalsın dünyayı başına yıkacaklardı. Bu durumda onlar da senin ardından orada ancak az bir zaman kalabilirlerdi.
Zira senden önce gönderdiğimiz elçilere uygulanan yasa budur. Bizim sünnetimiz/yasamızın uygulamasında bir değişiklik bulamazsın.
Güneşin batı tarafına yönelmesinden, gecenin karanlığının bastırmasına kadar namazını kıl. Özellikle sabah okumasına dikkat et, şüphe yok ki sabah okuması algının açık olduğu andır.
Ve geceleyin uykuna ara vererek, senin için nafile olan namazı kıl/okumayı yap! Umulur ki Rabbin, seni baş tacı olacağın bir konuma/Medine’ye ulaştırır.
De ki: “Rabbim, beni varacağım yere hoşnutlukla eriştir. Çıkacağım yerden de hoşnutlukla çıkar ve katından beni destekleyecek bir güç ve kuvvet ver.”
Ve de ki, “Hak geldi, batıl yok olup gitti. Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur.”
Biz Kuran’dan müminler için şifa ve rahmeti indiriyoruz.(1) Ama bu Kuran a inanmayanların sadece zararını artırıyor.(2)
Biz insana ne zaman bir nimet tattırmışsak yüz çevirdi ve yan çizdi. Kendisine bir kötülük dokununca da ümitsizliğe düşer.
De ki: “Herkes seçimlerine uygun hareket eder. Şüphe yok ki Rabbiniz hanginizin daha doğru yolda olduğunu en iyi bilendir.”
Sana ruhtan/vahiyden soruyorlar deki: “Ruh/vahiy Rabbimin emrindedir. O sonsuz bilgi kaynağından size çok az bir şey verilmiştir.”
Eğer dileseydik, sana vahyettiğimizin tamamını elbette giderirdik. Sonra bize karşı, onu sana geri getirecek bir yardımcı da bulamazdın.
Ancak, böyle olmaması Rabbinin sana olan rahmetindendir. Çünkü O’nun sana olan lütfu ve keremi çok büyüktür.
De ki: “Andolsun ki görünür ve görünmez bütün varlıklar, bu Kuran’ın bir benzerini meydana getirebilmek için bir araya gelip toplansalar; hatta sırt sırta verip birbirlerine destek olsalar, yine de bunun benzerini ortaya asla koyamazlar.
Andolsun ki biz, bu Kuran’da insanlara gerçeği çeşitli şekillerde tekrar tekrar anlattık. Buna rağmen insanların çoğunun bu gerçeklerden yüz çevirmesi nankörlükten başka bir şey değildir.
Kalkıp bir de şöyle diyorlar: “Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça asla sana inanmayacağız.”
“Veya sana ait hurma ve üzüm bahçelerin olmalı ve aralarından çağlayan ırmaklar akıtmalısın!”
“Yahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parça parça edip başımıza yıkmalısın, ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza getirip dikmelisin.”
“Veya altından bir köşkün olmalı ya da göğe çıkmalısın. Fakat oradan bize okuyacağımız somut bir kitap getirmedikçe göğe çıktığına asla inanmayacağız.” De ki: “Hâşâ, kudreti sonsuz olan sadece Rabbimdir. Ben ise gücü sınırlı bir beşer elçiden başka neyim ki?”
Zaten kendilerine doğru yol kılavuzu geldiğinde, İnsanların ona/Kuran’a inanmasını engelleyen tek şey “Allah bir beşeri mi elçi olarak gönderdi?” şeklindeki itirazları olmuştur.
De ki: “Eğer yeryüzünde salına salına dolaşan melekler olsaydı, biz de onlara gökten melek elçi indirirdik.”
De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Zira O, kullarının her halinden haberdardır ve görmektedir.”
Kim Allah’ın rehberi Kuran’a uymuşsa, o doğru yolu bulmuştur. Kim de sapıklığı tercih etmişse, artık onları Allah’a karşı savunacak evliya/dostlar bulamazsın. Biz de onları kıyamet gününde kör, dilsiz ve sağır olarak yüzüstü sürünür vaziyette mahşer yerine getireceğiz. Onların yurdu cehennemdir, ne zaman ateşleri zayıflamaya yüz tutsa onun alevler püskürten ateşini kışkırtacağız.
Bu onların, bizim ayetlerimize inanmamaları ve “Biz kemik yığını haline gelip toza toprağa karıştıktan sonra, yeni bir yaratılışla tekrar mı diriltileceğiz” demelerinin cezasıdır.
Şimdi onlar gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların bir benzerini de yaratmaya gücünün yettiğini ve onlara, bir gün sona ereceğinden hiç şüphe olmayan bir ecel takdir ettiğini hiç düşünmüyorlar mı? Buna rağmen bu zalimlerin gerçeklerden yüz çevirmeleri kâfirlikten başka bir şey değildir.
De ki: “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, tükenir korkusuyla kimseyle paylaşmazdınız. Zira insan oldum olası pek cimridir.”