(Kral kadınları topladı ve onlara): “Bir zamanlar siz Yusuf’dan faydalanmak istediğinizde ondan nasıl bir karşılık gördünüz?” dedi. Kadınlar: “Hâşâ, Allah var biz onun herhangi bir kötülüğüne şahit olmadık.” dediler. O anda Azizin hanımı: Artık gerçek ortaya çıktı. Onu koynuma almak isteyen bendim. O, bütün söylediklerinde doğruydu.”
“Bu itirafım, kocamın gıyabında ona asla ihanet etmediğimi bilmesi içindir. Zira Allah, hainlerin tuzağını asla başarıya ulaştırmaz.”
“Bununla beraber ben kendimi tamamen temize çıkarmıyorum. Çünkü Rabbimin esirgemesi hariç kişinin benliği sürekli kötülüğü/şehevi arzuları emreder. Doğrusu benim Rabbim eşsiz bir bağışlayıcı ve sonsuz merhamet sahibidir.”
Bunun üzerine Kral: “Onu bana getirin; onu kendime özel danışman yapacağım!” dedi. Onunla konuşunca da: “Bundan böyle, senin katımızda saygın bir konumun olacak ve benim güvenilir bir adamım olacaksın.” dedi.
“Öyleyse beni, ülkenin hazinelerinden sorumlu bir makama getir. Çünkü ben, hazineyi iyi korur ve mali işleri iyi bilirim.” dedi.
İşte biz böylece ülkede Yusuf’a iktidar imkânını bahşettik ki, orada istediği gibi bir yapı inşa etsin. Zira biz mülkü kullarımızdan dilediğimize veririz ve işlerini doğru yapanların hak ettikleri karşılığı da asla zayi etmeyiz!
Hele bir de ahiret ödülü var ki, inananlar ve sorumlu davrananlar için bu çok daha hayırlıdır.
Yıllar sonra Yusuf’un kardeşleri (tahıl yardımı alabilmek için Mısır’a) gelip onun huzuruna çıktılar. Yusuf onları tanıdı ama onlar onu tanımadılar!
Yusuf onların yüklerini hazırlatıp gidecekleri sırada: “Bir dahaki gelişinizde bana, baba bir kardeşinizle beraber gelin. Görüyorsunuz ki, ben size tahılı bol bol veriyorum ve sizi en güzel şekilde ağırlıyorum.”
“Gelecek seferde onu bana getirmezseniz, ne benden bir ölçek tahıl alabilirsiniz ne de yanıma yaklaşabilirsiniz.”
Kardeşleri: “Onu getirmek için babasını ikna etmeye çalışacağız, her halde bunu başarırız.” dediler.
Bu arada Yusuf memurlarına: “Onların tahıl için ödedikleri paraları tahıllarının içine koyun. Ailelerine dönünce kendilerine ikramda bulunduğumuzu anlarlar da, tekrar gelirler.” dedi.
Sonunda babalarına döndüklerinde: “Ey babamız! Bir dahaki sefer kardeşimizi de götürmezsek, bize bir ölçek bile tahıl verilmeyecek. Onun için kardeşimizi bizimle beraber Mısır’a gönder de tahıl alabilelim. Emin ol ki onu çok iyi koruyacağız.” dediler.
Babaları: “Daha önce kardeşiniz Yusuf’u size güvenip emanet ettiğim gibi, şimdi de size güvenip onu mu emanet edeyim? Neyse ki Allah en iyi koruyucu ve merhametlilerin en merhametlisidir.” dedi.
Nihayet yüklerini açınca, tahıl karşılığı olarak götürdükleri sermayelerinin kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler: “Ey babamız! Daha başka ne isteyebiliriz ki; işte sermayemiz bile bize iade edilmiş! Bunlarla ailemize tekrar yiyecek alır, kardeşimizi de korur hem de fazladan bir deve yükü daha alırız. Zaten bu getirdiğimiz az bir miktar.” dediler.
Babaları: “Hepiniz kuşatılıp saldırıya uğrayarak yok olmadıkça; onu bana getireceğinize dair Allah adına yemin ederek söz vermezseniz, onu sizinle göndermem.” Onlar yemin ederek kesin söz verince Yakup: “Bu konuştuklarımıza Allah vekildir.” dedi.
Ve ekledi “Yavrularım, şehre tek bir kapıdan girmeyin Farklı kapılardan girin. Gerçi ne söylersem söyleyeyim, Allah’ın sizinle ilgili takdirine engel olamam. Zira son karar ve hüküm Allah’ındır.(1) Ben yalnız O’na güvenir ve dayanırım, güvenmek isteyenlerde yalnızca Allah a güvenip dayansınlar.” dedi.(2)
Onlar babalarının emrettiği gibi girdilerse de, esasen bu Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı. Sadece Yakup’un temennisi yerine gelmiş oluyordu. Şüphesiz ki Yakup, kendisine öğrettiğimiz ilim sayesinde biliyordu(1). Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmiyorlar.(2)
Kardeşleri Yusuf’un yanına girdiklerinde, öz kardeşini bağrına bastı ve: “Ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına sakın üzülme!” dedi.
Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını öz kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir görevli seslendi: “Ey kervancılar, siz hırsızsınız!”
Onlara doğru dönerek, “Nedir kaybettiğiniz?” dediler.
Görevlilerde: “Kral’ın su tasını kaybettik. Onu kendiliğinden getirene bir deve yükü tahıl verilecek. Ben buna kefilim!” dedi.
“Vallahi, biz bu memlekete bozgunculuk yapmak için gelmedik. Siz bunu pekâlâ biliyorsunuz, ayrıca biz hırsız da değiliz.” dediler.
Görevliler: “Peki yalan söylüyorsanız, hırsızlığın cezası nedir?” dediler.
Onlar, “Hırsızlık malı kimin yükünde bulunursa, ceza olarak o alıkonulur. Biz, hırsızlık yapan zalimleri böyle cezalandırırız.” dediler.
Yusuf, önce öteki kardeşlerinin yükünü aradı. Sonra da öz kardeşinin yükünden su kabını çıkarttı. Biz Yusuf’a böyle bir plan öğrettik. Allah böyle dilemeseydi, Kral’ın yasasına göre kardeşini alıkoyamazdı. Biz, dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz(1). Zira her bilgi sahibinin üstünde mutlaka bir bilen vardır(2).
Kardeşleri kendi aralarında: “Eğer o çalmışsa şaşırmayız, yıllar önce abisi de çalmıştı zaten.” dediler. Yusuf onların bu suçlamalarını sineye çekti, içinde gizledi ve yüzlerine bir şey söylemedi. İçinden, “Siz, çok daha kötü bir durumdasınız, Allah ithamlarınızın asılsız olduğunu biliyor.” dedi.
Onlar: “Ey değerli yönetici! Onun yaşlı bir babası var, onun yerine bizden birini alıkoy. Biz senin iyilerden olduğunu görüyoruz.” dediler.
Yusuf, “Suçsuz birini cezalandırmaktan Allah’a sığınırım! Biz, malımızı kimde bulmuşsak ancak onu alıkoyarız, aksi halde adaletsiz davranan zalimlerden olmuş oluruz.” dedi.
Kardeşleri onu kurtarmaktan ümitlerini kesince, kendi aralarında konuşmak için bir kenara çekildiler. Ağabeyleri dedi ki: “Babanızın, Allah’a yemin ettirerek sizden söz aldığını bilmiyor musunuz? Üstelik yıllar önce de Yusuf’a yaptığınız kötülük ortada. Vallahi ben, babam bana dönüş izni verinceye kadar yahut hüküm verenlerin en iyisi olan Allah hakkımdaki hükmünü verinceye kadar buradan ayrılmayacağım.”
Siz dönün, babanıza gidin ve deyin ki, "Ey babamız! Senin oğlun hırsızlık yapmış, biz sadece görüp bildiğimize şahitlik ettik. Biz bilgimiz dışında olan bir şeyi de koruyamayız.”
“Bize inanmıyorsan, bulunduğumuz kasabanın halkına ve beraberinde olduğumuz kervana sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz.”
Yakup: “Kıskançlık duygularınız belli ki size bu işi yaptırmış. Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Belki de Allah, hepsini birden bana getirecektir. Şüphesiz ki O’dur, her şeyi bilen ve her şeyi yerli yerince yapan.” dedi.
Yakup oğullarına arkasını dönüp içine kapandı, “Vah Yusuf’um, vah tasam!” diye için için inledi. Ve bu üzüntüsünden gözlerine ak düştü. Tüm öfkesini ve kederini içine attı.
Oğulları: “Baba! Vallahi Yusuf’um diye diye kendini mahvediyorsun. Bu kederinden bir gün yataklara düşeceksin, hatta ölüp gideceksin!” dediler.
Yakup, “Ben üzüntü, tasamı sadece Allah’a arz ediyorum ve ben Allah’ın lütfuna dair, sizin bilmediğiniz birçok şey biliyorum.” dedi.
“Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Sakın Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Zira kâfirler topluluğundan başkası, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”
Kardeşleri Yusuf’un yanına girdiklerinde: “Ey Aziz! Biz ve ailemiz sıkıntı ve darlık içindeyiz, üstelik size getirdiğimiz para da çok az bir miktar. Ama sen yine de bize ölçeği dolu dolu ver ve bize fazladan bağışta bulun. Şüphe yok ki Allah, bağışta bulunanları ödüllendirir.” dediler.
Yusuf onlara: “Siz, Yusuf ve kardeşine cahilce neler yaptığınızı hatırlıyorsunuz değil mi?” dedi.
Onlar: “Ne! Yoksa sen Yusuf musun?” dediler. O da; “Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşim! Gerçekten Allah bize lütufta bulundu. Doğrusu, kim kötülükten sakınır ve sıkıntılara sabrederse, iyi bilsin ki Allah böyle güzel işler yapanları mükâfatsız bırakmaz.” dedi.
“Vallahi Allah seni bizden üstün kıldı. Biz gerçekten, çok yanlış işler yapmışız!” dediler.
Yusuf: “Bugün size herhangi bir kınama ve ayıplama yok. Allah sizi bağışlasın; zira O, merhametlilerin en merhametlisidir!”
“Şimdi siz bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün; o zaman görmeye başlar. Sonra da aile fertlerinizin hepsini alıp bana gelin.” dedi.
Kervan Mısır’dan ayrılınca, babaları, “Eğer beni bunaklıkla suçlamazsanız, bir şey söyleyeceğim. Gerçekten ben Yusuf’un kokusunu alıyorum.” dedi.
Çevresindekiler: “Vallahi sen, hala eski bunaklığında devam ediyorsun!” dediler
Nihayet müjdeci gelip gömleği Yakup’un yüzüne sürünce, hemen görmeye başladı. Bunun üzerine: “Ben size, Allah’ın lütfuna dair sizin bilmediğiniz birçok şeyi biliyorum dememiş miydim?” dedi.
Oğulları: “Ey babamız! Günahlarımızın bağışlanması için Allah’tan bizim için af dile; zira biz gerçekten, yanlış işler yaptık.” dediler.
O da: “Rabbimden sizin bağışlanmanız için af dileyeceğim. Şüphesiz ki O evet O’dur, eşsiz bağışlayıcı olan ve sonsuz rahmet kaynağı olan.” dedi.
Yusuf’un huzuruna çıktıklarında o, anne ve babasını bağrına bastı: “Allah’ın izniyle bundan böyle Mısır’da huzur ve güven içinde yaşayın.” dedi.
Yusuf anne ve babasını makamına çıkartıp, yanına oturttu. Hepsi de Rabblerine şükür secdesi yaptılar. O zaman Yusuf: “Babacığım! İşte önceden gördüğüm rüyanın yorumu bu! Rabbim onu şimdi gerçekleştirmiş oldu ve Rabbim bana çok iyilikte bulundu. Beni zindandan çıkardı ve şeytan, benimle kardeşlerimin arasını açıp bozduktan sonra da, sizi çölden buraya getirerek bizi kavuşturdu! Gerçekten benim Rabbim, çok lütufkârdır. O, dilediğini akıl sır ermez bir şekilde gerçekleştirir. Şüphesiz ki O’ dur her şeyi bilen, O’dur her şeyi yerli yerince yapan.” dedi.