Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :
Bütün övgüler, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur (1). Böyleyken Allah’tan gelen gerçekleri örtbas eden kâfirler başkalarını Rablerine denk tutuyorlar (2).
Sizi balçıktan yaratan, sonra da bir ecel/süre tayin eden Allah’tır. O’nun katında belirlenmiş bir ecel/süre. Sonra diriliş hakkında şüphe içinde bocalıyorsunuz.
Zira O, göklerde de yerde de Allah’tır. O, sizin gizlinizi de aşikârınızı da bilir. Dahası ne kazanacağınızı da bilir.
Onlara, ne zaman Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse, tek yaptıkları ayetlerden yüz çevirmektir.
İşte şimdi onlara Hakkın belgesi olan Kuran geldi, ama ona karşı hemen yalana sarıldılar. Hafife alıp, alay edip durdukları hakikatlerin haberleri kendilerine yakında gelecektir.
Onlar, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Oysa biz onları, sizi yerleştirmediğimiz verimli topraklara yerleştirmiş ve onların üzerine gökten bol bereketli yağmurlar indirmiş, ayaklarının altından nehirler akıtmıştık. Ne var ki onları günahları sebebiyle helak ettik, onlardan sonra başka nesiller var ettik.
Sana, bu vahyi kâğıtta yazılı bir metin halinde göndermiş olsaydık da buna elleriyle dokunsalardı bile (1) o kâfirler “Bu apaçık sihirden başka bir şey değildir” derlerdi(2).
Bir de “Sana bir melek indirilseydi ya.” derler. Eğer bir melek indirseydik, karar verilmiş olurdu da kendilerine fırsat verilmezdi.
Eğer onu bir melek de yapsaydık, yine onu bir adam şeklinde yapardık da şu anda düştükleri şaşkınlığa yine düşerlerdi.
Zaten senden önceki elçilerle de alay edilmişti ama onlarla alay edenleri, alay ettikleri hakikat çepeçevre kuşatmıştı.
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da hakikate karşı, yalana sarılanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!”
Yine de ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?”, “Zatına rahmeti ilke edinmiş olan Allah’ındır!” de. Andolsun ki geleceğinden şüphe olmayan, kıyamet gününde hepinizi bir araya toplayacaktır. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar bu gerçeğe Kuran’a iman etmezler.
Oysa gecenin ve gündüzün içinde bulunan her şey Allah a aittir. O, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
De ki: "Ben, gökleri ve yeri yoktan yaratan, (1) her canlıyı doyuran fakat kendisi doyurulmaya muhtaç olmayan Allah’tan başka birini mi veli/koruyucu edineyim?" (2) De ki: "Ben, Allah’a teslim olanların öncüsü olmakla ve sakın ortak koşan müşriklerden olma!" diye emrolundum (3).
De ki: "Eğer ben, Rabbimin emrine karşı gelirsem elbet korkunç bir günün azabından korkarım."
O gün, kim azaptan uzak tutulursa, Allah onu rahmetiyle korumuştur. İşte, apaçık kurtuluş budur.
Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu O’ndan başka kaldıracak yoktur. Yok, eğer sana bir hayır dilerse, O her şeye gücü yetendir.
Zira O’dur kulları üzerinde mutlak otorite sahibi olan, O’dur her şeyi yerli yerince yapan, her şeyden haberdar olan.
De ki: “Şahitlik olarak en büyük, en güvenilir kimdir?” Cevap ver; “Benimle sizin aranızda, Allah şahittir ve bu Kuran, bana kendisiyle sizi ve bu mesajın ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu. Şimdi siz, Allah ile beraber başka ilahların olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz?” De ki; “Ben, buna asla şahitlik etmem!” ve de ki: “O, ancak tek bir ilahtır ve ben sizin şirk olarak yakıştırdığınız o şeylerden uzağım.”
Vaktiyle kendilerini, vahye muhatap kıldığımız kimseler bunu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar, işte onlar bu hakikate Kuran’a inanmayanlardır.
Kendi uydurduğu yalanı, Allah’a yakıştıran veya ayetleri karşısında yalana sarılandan daha zalim/sapkın kim vardır? Şu bir gerçek ki Allah’a iftira edenler asla iflah olmazlar.
O gün, onların hepsini bir araya toplayacağız; sonra da Allah’a şirk koşanlara diyeceğiz ki; iddia etmiş olduğunuz ortaklarınız nerede?
Sonra onların hilesi, “Rabbimiz Allah’a yemin ederiz ki biz ortak/şirk koşanlardan değildik.” demekten başka bir şey olmayacaktır.
İşte bak! Kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve uydurdukları şeyler, kendilerini nasıl yüzüstü bırakıp uzaklaştı.
Onlardan kimileri de var ki sanki sana kulak veriyor. Onlar her türlü ayeti görseler bile ayetlerimize inanmazlar çünkü kalplerini bilgiye kapatmışlar ve kulakları ile duymak istemiyorlar. Bir de seninle tartışmak için derler ki: “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.”
Onlar hem başkalarını Kuran’dan engellerler hem de kendileri bundan mahrum kalırlar. Sonuçta kendilerini helak ederler de farkında olmazlar.
Ateşin başında durdurulduklarında, “Ah, keşke yeniden dünyaya döndürülsek de Rabbimizin ayetlerine karşı yalana sarılmasak ve müminlerden olsaydık” dediklerinde onların halini bir görmeliydin.
Hayır, onlara önceden gizli olan hakikat ortaya çıktı da ondan. Eğer yeniden dünyaya gönderilselerdi, yine yasaklanan şeylere dönerlerdi. Çünkü onlar gerçekten yalancıdırlar.
Zira onlar, “Hayatımız şu dünya hayatından ibarettir, bundan başka bir hayat yoktur. Biz tekrar diriltilecek de değiliz.” diyorlardı.
Rablerinin karşısında durdurulduklarında, Allah’ın onlara: “Şimdi bu gerçek değil miymiş?” dediğinde onların: “Rabbimize andolsun ki kesinlikle gerçekmiş.” dediklerini ve (Allah’ın da): “Gerçekleri örtbas ettiğiniz için tadın bakalım azabı.” dediği anı bir görsen!
Allah ile karşılaşmayı hesaba katmayanlar hüsrana uğramışlardır. Nihayet o saat, bu dünyanın sonu ansızın onların başına gelip çattığında, işledikleri günahları sırtlanmış bir halde “Yazıklar olsun bize ahireti hesaba katmadığımız için.” derler. Dikkat edin ne berbat şeyler yükleniyorlar öyle.
Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise sorumlu davranıp korunanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
Onların söylediklerinin, seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Fakat onlar, seni yalanlamıyorlar, gerçekte o yanlışta ısrar eden zalimler bu Kuran’ın hak olduğunu bildikleri halde bile bile Allah’ın ayetlerine inanmıyorlar.
Unutma ki senden önceki elçiler de yalancılıkla suçlanmışlardı. Onlar bizim yardımımız gelene kadar sabrettiler. Zira Allah’ın yardım edeceğim diye yazdığı kelimelerini değiştirecek güç yoktur, elbette bu elçilerin haberlerinden bir kısmı sana geldi.
Şayet onların yüz çevirmeleri senin zoruna gidiyorsa, eğer yerin dibine doğru bir tünel kazmaya veya göğe merdiven dayamaya gücün yetiyorsa, onlara istedikleri ayeti/mucizeyi getirirsin. Şayet Allah, isteseydi hepsini hidayet/doğru yol üzerinde toplardı, sakın cahillerden olma!
Ancak gönülden kulak verenler daveti kabul ederler,(1) ölülere gelince, Allah onları diriltir sonra hesap vermek üzere Allah’a döndürülürler (2).
Onlar “Sana Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi” dediler. De ki; “Allah’ın her türlü mucize indirmeye elbette gücü yeter. Fakat onların çoğu bunun bilincinde değiller.”
Yeryüzündeki tüm canlılar ve kanat çırparak uçan bütün kuşlar sizin gibi birer topluluktur. Biz bu kitap Kuran’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra hepsi Rablerinin huzurunda bir araya getirilecekler.
Bizim ayetlerimiz karşısında yalana sarılanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah sapmayı dileyenin sapkınlığını onaylar, dileyeni ise dosdoğru yoluna yöneltir.
De ki: “Hiç düşündünüz mü, eğer Allah’ın azabı sizi yakalasa veya o saat, bu dünyanın bozulma anı gelip çatsa, eğer iddianızda doğruysanız söyleyin Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız?”
Hayır, sadece Allah’a yalvarırsınız. O da uygun görürse, kaldırılması için dua ettiğiniz belayı kaldırır da siz, ortak koştuğunuz şeyleri unutuverirsiniz.
Doğrusu biz, senden önce gelip geçen toplumlara da elçiler göndermiş, acziyetlerini itiraf edip yalvarsınlar diye onları şiddetli darlık ve sıkıntılara sokmuştuk.
Hiç olmazsa cezalandırmamız, kendilerine gelince acziyetlerini itiraf edip yalvarsalardı ya. Fakat onların kalpleri katılaşmıştı. Zira şeytan, yaptıklarını kendilerine güzel göstermişti.
Ve kendilerine yapılan bütün uyarıları kulak ardı ettiler. Biz de onlara bütün nimet kapılarını ardına kadar açtık ve sunulan nimetlerin hazzıyla şımarmış bir haldeyken, ansızın öyle bir cezalandırdık ki ümitsizlik girdabına düştüler.
Alemlerin rabbine/sahibine hamd/övgüler olsun ki, nankörlükte direnen toplumun kökü böylece kazınmıştı.
De ki: “Hiç düşündünüz mü? Allah, kulaklarınızı sağır gözlerinizi de kör etse ve kalplerinizi de mühürlese, Allah’tan başka onları size geri getirecek bir ilah mı var?” İşte bak ayetlerimizi nasıl değişik şekillerde ortaya koyuyoruz. Yine de yüz çeviriyorlar.
De ki: “Hiç düşündünüz mü? Allah’ın azabı, size ansızın veya açıktan açığa gelip çatsa, hiç yanlışta ısrar eden zalim bir halktan başkası mı helak edilir?”
Zira biz, elçileri yalnızca müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Artık kim iman edip, durumunu düzeltirse onlara korku yoktur ve bunlar üzülmeyeceklerdir.
Ayetlerimiz karşısında yalana sarılanlara gelince, Allah’ın yolundan çıkmalarından dolayı onlara azap dokunacaktır.
De ki: “Ben size, Allah’ın (Sevap ve nimet) hazinelerinin benim elimde olduğunu söylemiyorum. Gaybı da (Gelecekte neler olup biteceğini de) bilemem, ben size, ben meleğim/kralım da demiyorum. Ben, ancak bana vahyedilen Kuran’a uyuyorum.” De ki: “Hiç gerçeğe karşı kör olan ile onu gören bir olur mu? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?”
Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :