İçlerinden biri: – Bir zamanlar benim bir yakın arkadaşım vardı, der.
Bana derdi ki: – Sen gerçekten yeniden dirilişi tasdik mi ediyorsun?
Şimdi biz ölüp, toprağa karışıp kemik yığına haline geldikten sonra tekrar diriltilip hesaba çekileceğiz öyle mi?
Öteki: – Şimdi onun ne durumda olduğunu bilmek ister misin? Der.
Cehenneme şöyle bir bakar ki onun ateşin tam ortasında olduğunu görür.
– Aman Allah’ım! Az kalsın sen, neredeyse beni de mahvedecektin! Der.
– Eğer Rabbimin hidayeti olan, Kuran nimeti olmasaydı, az kalsın ben de cehenneme atılanlardan olacaktım.
Artık biz bir daha ölmeyeceğiz değil mi?
– Önceki ölümümüzden başka. Artık biz azap da görmeyeceğiz değil mi?
Çalışacaklar, böyle bir zafer için çalışıp didinsinler.
Söyleyin bakalım böyle bir nimetle ağırlanmak mı iyidir yoksa zakkum ağacı mı?
Biz, zakkumu yanlışta ısrar eden zalimler için sınama vesilesi yaptık.
O ağaç, cehennemin dibinden çıkar.
Tomurcukları şeytanların başları gibi çirkindir.
İşte onlar, bu zakkumdan yiyecek ve karınlarını onunla dolduracaklar.
Bunun üzerine bağırsakları yakan kaynar su içecekler.
Onların dönüp dolaşıp gelecekleri yer işte böyle bir cehennemdir.
Çünkü onlar, sapkın atalarının başlarına sardığı geleneğe uydular.
Ve onların izinden akılsızca gidiyorlardı.
And olsun ki onlardan öncekilerin çoğu da doğru yoldan sapmıştı.
Biz de onlara uyarıcılar göndermiştik.
Uyarılan fakat uyarılara kulak vermeyenlerin sonu nasıl oldu bir bak!
Kurtulanlar yalnızca dini Allah’a has kılan kullar oldu.
And olsun ki vaktiyle Nuh, bizden imdat dilemiş biz de ona ne güzel karşılık vermiştik.
Onu ailesini ve ona uyanları da, o büyük felaketten kurtarmıştık.
Böylece onun soyunu da devam ettirdik.
(78-79) Biz onun gelecekte bütün toplumlar içinde “Selam olsun Nuh’a!” diye anılmasını sağladık.
(78-79) Biz onun gelecekte bütün toplumlar içinde “Selam olsun Nuh’a!” diye anılmasını sağladık.
İşte biz iyi ve güzel davrananları böyle ödüllendiririz.
Çünkü O, bizim yürekten inanıp güvenen mümin kulumuzdu.
Şüphesiz İbrahim de Nuh’un yolunu izleyen biriydi.
Nitekim O, Rabbine tertemiz bir kalp ile yönelmişti.
Bir gün babasına ve kavmine şöyle demişti: – Siz, nelere kulluk ediyorsunuz böyle?
Allah ile aranıza koyup uydurma ilahlara kulluk mu etmek istiyorsunuz?
Peki âlemlerin Rabbi hakkındaki düşünceniz nedir?
Nihayet İbrahim kafasında bir şey tasarladı.
Bunun üzerine onu orada bırakıp gittiler.
Ve İbrahim, onların putlaştırdığı ilahlarıyla baş başa kaldı onlara: -Buyursanıza niçin yemiyorsunuz? Dedi.
– Ne oldu size niye konuşmuyorsunuz?
Sonra, hiddetle üzerlerine sağ eliyle bir darbe indirdi.
Bunu duyan halk telaş ve hışımla koşarak ona geldiler.
İbrahim, onlara: – Elinizle yonttuğunuz bu şeylere niye kulluk ediyorsunuz? Dedi.
Oysa sizi de yonttuklarınızı da yaratan Allah’tır.
Bunun üzerine: – İbrahim’i yakmak için bir bina yapın ve onu ateşin içine atın! Dediler.
Onlar İbrahim’e tuzak kurmak istediler ama biz de tuzaklarını bozup onları perişan ettik.
Sonunda İbrahim: – Ben, Rabbime kulluk edebileceğim bir yere gideceğim. O bana mutlaka bir yol gösterecektir, dedi.
Ve “Rabbim, bana iyilerden bir evlat bağışla.