Kamer 1    
O saat bu dünyanın sonu gelip ay yarılıp/bütün gerçekler ortaya çıktığında.
Kamer 2    
Ne var ki onlar bir ayet/mucize görseler bile yine kabul etmezler ve “Bu süre gelen bir sihirdir,” derler.
Kamer 3    
Onlar arzu ve heveslerine uydukları için kendilerine gelmiş hakikat karşısında yalana sarıldılar ama her işin gerçeği sonunda ortaya çıkar.
Kamer 4    
Andolsun ki onlara, kendilerini küfür ve isyandan alıkoyacak nice mühim haberler.
Kamer 5    
Son derece hikmetli öğütler ve uyarılarla dolu Kuran geldi ama gel gör ki bunca uyarının hiçbir faydası olmadı.
Kamer 6    
Artık sen de onlardan yüz çevir. Gün gelecek o çağırıcı, onları hiç hoşlanmayacakları bir şeye çağıracak.
Kamer 7    
O gün herkes korkudan gözleri yerinden fırlamış olarak kabirlerinden çıkacak ve çekirge sürüsü gibi etrafa dağılacaklar.
Kamer 8    
Yine o gün çağırıcıya doğru panik içinde koşacaklar ve kâfirler; “Bu ne felaket bir gün böyle!" diyecekler.
Kamer 9    
Evet onlardan önce de Nuh kavmi de yalana sarılmış ve kulumuz Nuh’u yalancılıkla suçlayıp; "O delinin biri" diyerek onun mesajını her yönden engellemişlerdi.
Nuh da; "Rabbim ben yenik düştüm sen bana yardım et!" diye Rabbine yalvardı.
Bunun üzerine biz de göğün kapılarını açtık ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağdırdık.
Yerden de sular fışkırttık. Nihayet sular takdir olunan işi gerçekleştirmek üzere birleşip tufana dönüştü.
Biz Nuh’u birbirine kenetli tahta levhalardan yapılmış gemiye bindirdik.
Gemi de bizim gözetimimiz altında yüzdü durdu. Bu, kendisine nankörlük edilen Nuh’a verilmiş bir ödüldü.
Andolsun ki biz o gemiyi tufanın bir nişanesi olarak bıraktık. Hani var mı düşünüp ibret alan?
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım gördünüz mü?
Andolsun ki biz bu Kuran’ı öğüt ve ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hani var mı anlayıp öğüt ve ibret alan?
Ad kavmi de elçilerini yalancılıkla suçlamışlardı. Ama bakın nasılmış benim azabım ve uyarılarım?
Biz de onların üzerine kapkara bir günde şiddetli ve sürekli bir kasırga gönderdik.
İnsanları kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi savurup atıyordu.
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım gördünüz mü?
Andolsun ki biz bu Kuran’ı öğüt ve ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hani var mı anlayıp öğüt ve ibret alan?
Semûd kavmi de elçilerini yalancılıkla suçlamış ve uyarılarıma kulak asmamıştı.
Bizden herhangi bir farkı olmayan bu beşere mi uyacağız. İşte biz asıl o zaman sapıtmış ve delilik etmiş oluruz, dediler.
Hem bu vahiy içimizden bula bula bunu mu bulmuş. Hayır, aslında o küstah bir yalancı.
Küstah yalancı kimmiş yakında anlayacaklar!
Biz de onları sınamak için şu dişi deveyi gönderiyoruz: -Sen onların ne yapacağını gözet ve sabret!
Onlara şunu haber ver: -Su sizinle deve arasında taksim edilmiştir, sudan herkes sırası gelince yararlanacaktır.
Onlar adamlarını çağırdılar. Çetenin elebaşı eline bıçağı alıp deveyi vahşice kesti.
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım gördüler!
Biz onlara korkunç gürültülü bir depremi musallat ettik sonunda hepsi hayvan ağılındaki otlar gibi ezilip gitti.
Andolsun ki biz bu Kuran’ı öğüt ve ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hani var mı anlayıp öğüt ve ibret alan?
Lut’un kavmi de elçilerini yalancılıkla suçlayıp uyarılara kulak asmamıştı.
Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Fakat Lut’un ailesini de bir seher vakti kurtarmıştık.
Katımızdan bir nimet olarak. Şükredenleri biz işte böyle ödüllendiririz.
Lut, bizim şiddetli bir şekilde cezalandıracağımız hususunda onları uyarmıştı. Ama onlar, uyarıları şüphe ile karşıladılar ve dikkate almadılar.
Üstelik onlar, Lut’un misafirleriyle ilişkiye girmek için ona baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini kör ettik/idrak ve bilinçlerini kapattık. Madem öyle tadın bakalım benim azabım ve uyarılarım neymiş!
Bir gün sabah erkenden önlenemez bir azap tepelerine çöküverdi.
– Tadın bakalım benim azabımı ve tehdidim nasılmış!
Andolsun ki biz bu Kuran’ı öğüt ve ibret olsun diye kolaylaştırdık. Hani var mı anlayıp öğüt ve ibret alan?
Vaktiyle Firavun hanedanına da uyarıcılar gelmişti.
Fakat onlar tüm ayetlerimizi/mucizelerimizi yalanladılar. Biz de onları gücümüz ve kudretimize yakışır bir şekilde cezalandırdık.
Şimdi sizin bu kâfirleriniz, onlardan daha mı değerli? Yoksa silinmez sahifelerde size dokunulmayacağına dair bir beraat mı var?
Yoksa onlar: “Biz, birbirine kenetlenmiş örgütlü ve sağlam bir gücüz, bizi kimse yenemez” mi diyorlar?
Bil ki bu topluluk yakında hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
Fakat onların asıl cezalandırılacakları gün o saat bu dünyanın sonunun geldiği gündür. O saat ne dehşetli ve ne korkunçtur! Bir bilseler.
Şüphesiz suçlular sapkınlığa ve helake mahkûm olmuşlardır.
O gün yüzükoyun cehenneme sürülecekler ve kendilerine “Şimdi tadın bakalım yakıp kavuran cehennemin ateşinin dokunuşunu” denilecek.
Şüphesiz biz her şeyi bir kader/ölçü ve düzen dâhilinde yarattık.
Bizim yaratma emrimiz göz açıp kapamak gibi anlıktır.