Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :
Yâ sîn!
Doğru hükümlerle dolu olan bu Kuran’a andolsun ki...
Sen kesinlikle gönderilmiş elçilerden birisisin.
Sen bu Kuran sayesinde dosdoğru bir yol üzeresin.
Bu Kuran’ın indirilişi çok güçlü ve rahmeti bol Allah katındandır.
Ataları uyarıldığı halde uyanmamış bu yüzden de gaflet içinde olan bir toplumu uyarman için indirilmiştir.
And olsun ki onların çoğu hakkında iman etmemelerinden dolayı verilmiş olan azap sözü gerçekleşmiştir.
Sanki biz onların boyunlarına, çenelerine kadar uzanan demir halkalar geçirmişiz de bir türlü başlarını eğemiyorlar.
Böylece biz onların adeta önlerine ve arkalarına hakikate ulaşmalarını engelleyen bir set çekmişiz ve gözlerini perdelemişiz de bu yüzden gerçeği göremiyorlar.
Artık onları uyarsan da uyarmasan da fark etmez çünkü iman etmezler.
Sen ancak, bu Kuran’a uyan ve Rahman’a içten derin bir saygı duyan kimseyi uyarabilirsin. Sen bu kimseyi Allah katından bağışlanma ve tarifsiz güzellikte bir ödülle müjdele!
Hiç şüpheniz olmasın ki ölüyü biz dirilteceğiz ve onların önden yolladıkları amellerini ve arkada bıraktıkları eserlerini yazmaktayız. Zira biz her şeyi apaçık bir kitapta kayıt altına almaktayız.
Kendilerine elçiler gönderdiğimiz şu şehir halkının durumunu ibret verici bir misal olarak anlat onlara.
Hani biz onlara iki elçi göndermiştik, fakat onların her ikisini de yalancılıkla suçladılar. Biz de üçüncüsü ile onları desteklemiştik, onlar da halka:
– Biz, size Allah tarafından gönderilmiş elçileriz, demişlerdi.
Şehir halkı:
– Siz de bizim gibi sadece birer beşersiniz, Rahman, hiçbir şey indirmiş olamaz. Siz sadece yalan söylüyorsunuz, demişlerdi.
Elçiler ise:
– Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilen elçileriz, diye karşılık verdiler.
Bizim görevimiz ilahi mesajı apaçık tebliğ/duyurmaktan başka bir şey değildir.
Şehir halkı:
– Siz bize uğursuzluk getirdiniz. Eğer bu işe bir son vermezseniz, sizi öldüresiye taşlarız böylece sizi çok kötü bir şekilde cezalandırırız.
Elçiler:
– Uğursuzluğunuz size bağlıdır. Size öğüt verilmesini uğursuzluk mu sayıyorsunuz? Gerçekte siz haddi aşmış müsrif bir toplumsunuz, dediler.
Derken şehrin öteki ucundan bir adam koşarak geldi ve: Ey halkım gelin bu elçilere uyun, dedi.
– Evet sizden hiçbir ücret istemeyen bu kimselere uyun. Zira bunlar, doğru yoldalar.
– Hem bana ne oluyor ki ben, beni yaratana kulluk etmiyorum? Oysa siz de O’na döndürüleceksiniz.
– Şimdi ben Allah’tan başka bir takım ilahlar edineyim öyle mi? Şayet Rahman bana bir zarar vermeyi dilese, onların şefaatinin bana hiç bir yararı olmaz ve beni de kurtaramazlar.
– Bu durumda ben apaçık bir sapkınlık içinde olurum.
– Şimdi dinleyin beni! İşte ben sizin de Rabbiniz olan Allah’a iman ettim.
O zaman kendisine gir cennete, denildi. O da: -Ah keşke halkım bilseydi.
– Rabbimin beni bağışladığını ve bana büyük ikramlarda bulunduğunu.
Biz onun ardından kavminin üzerine gökten ordular indirmedik. Zaten bizim yasamızda gökten ordular indirmek de yoktur.
Sadece korkunç bir çığlık. Bir de bakmışın hepsi helak olup gitmişler.
Yazıklar olsun şu kullara! Ne zaman kendilerine bir elçi geldiyse yaptıkları tek şey onu alaya almak olmuştur.
Oysa onlar kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi ve onların artık geri gelemediklerini hiç düşünmüyorlar mı?
Ve onların hepsi toplanıp hesap vermek üzere huzurumuza getirilecekler.
Şu ölü toprakta onlar için bir delildir. Biz, ona yağmur suyuyla hayat verdik ve ondan ekinler bitirdik nitekim ondan yiyip duruyorlar.
Yine orada, hurma ve üzüm bahçelerini biz yetiştirdik ve oralarda pınarları da biz akıttık.
Bunları kendileri yetiştirmedikleri halde o ürünlerden yesinler diye. Hâlâ bu nimetlerin hakkını verip şükretmeyecekler mi?
Yeryüzünde ki bütün bitkileri, insanın kendisini ve bilmedikleri daha nice varlıkları çiftler halinde yaratan Allah’ın şanı ne yücedir. Ve bütün noksanlıklardan münezzehtir.
Gece de onlar için bir delildir. Gündüzün ışığını ondan çekip alırız da karanlıkta kalıverirler.
Güneş de onlar için bir delildir. O, kendisi için belirlenen yörüngede akıp gider. Bu, gücü ve ilmi sınırsız olan Allah’ın koyduğu bir yasadır.
Ay da onlar için bir delildir. Biz ona belli uğraklar belirledik ki en son konakta ince kuru bir hurma dalı haline gelir.
Ne güneş aya erişebilir ne de gece gündüzün önüne geçebilir. Zira bunların hepsi kendi yörüngelerinde akıp gitmekteler.
Onların atalarını dolu bir gemide taşımamız da onlar için bir delildir.
Biz onların binecekleri geminin benzeri daha nice vasıtalar yaratmamız da onlar için bir delildir.
Eğer biz istersek onları suda boğarız. Hiç kimse onların imdadına yetişemez ve kendi kendilerini de kurtaramazlar.
Yapmıyorsak bu ancak bizim şefkat ve merhametimizden ve onlara, dünya nimetlerinden yararlanmaları için belli bir süreye kadar mühlet vermemizdendir.
Onlara:
– Dünyada ve ahirette sizi azaba götürecek şeylerden sakının ki ilahi merhamete nail olasınız, denildiğinde.
Ve onlara Rablerinin bunu hatırlatan ayetlerinden bir ayet geldiğinde tek yaptıkları yüz çevirmek olmuştur.
Yine onlara:
– Allah’ın size verdiği nimetlerden açları ve muhtaçları doyurun denildiğinde, bu nankör kâfirler iman edenlere derler ki:
– Dilediği takdirde Allah’ın doyurabileceği kimseleri biz mi doyuracağız? Öyleyse siz, açıkça saçmalıyorsunuz.
Bir de; “Eğer doğru söylüyorsanız, bizi tehdit edip durduğunuz şu azap ne zaman gelecek?” derler.
Onların beklediği tek şey, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini yakalayıverecek sadece korkunç bir çığlık.
İşte o zaman onlar birbirlerine ne bir vasiyette bulunabilecekler ne de ailelerine geri dönebilecekler.
Mustafa Çavdar Meali okuyorsunuz,
Değiştirmek için :